17 Ocak 2018 Çarşamba

Fenerbahçe’nin Önünde 6’lı Ganyan Misali 6 Maç

İkinci yarıda kıyasıya bir mücadele beklerken ayrıntılarda neler göreceğiz?

Fenerbahçe’nin asıl rakibi çok, sahada ve dışında ”adil” olması gerekenler bir yana, puan ardında koşanların çoğu başkasına oynuyor!

Sonuncusu, kimilerine ters gelecektir.

Daha çok da, olanları kabullenmeyenlere… Üstelik, kızdıracaktır onları.

Önyargı mı, öngörü mü?

Ne denirse densin, yerleşmiş bir kanı, kolay kolay değişmez. Kimi takımların, teknik adamların, futbolcuların ne yapacağını kestirmek o kadar zor değil. Bunlarla ilgili, maç öncesi ve içinde değerlendirme yapmak, bir önyargı gibi düşünülebilir. Oysa düne dönük olanların anımsanması, bu anımsananların neredeyse her maçta yinelenmesi, bir önyargı değil, öngörüdür.

Öngörü dedik, ama bu, bir övünme biçiminde düşünülemez. Çünkü dün yaşananlar/ olanlar, olacakları öyle kestirmeyi, bilmeyi gerektirmiyor.

Herkesin olacağı bilmesi, “öngörü”den çok, “kıyakçılık”ın kanıtlanmasıdır.

(Bir ayrıntının ne kadar önemli olduğu, en son belli olur; iş işten geçmiştir artık.  Sözgelimi, sizin aleyhinize, asıl rakibin lehine olacak bir “kasıtlı” çalan düdük, kalkan bayrak, verilen/ verilmeyen penaltı, gösterilen/ gösterilmeyen kart, verilen/ verilmeyen ceza, sonuçta etkili olur.)

*****

Ayağı topa değenlerden çoğu, sona gidilirken ne de hayırsever oluyor!

Sen kendi “atı”na oynarken, o başkasınınkine oynuyor!

Bir başka deyişle mi?

Bir yanda, “yan bakan”a değil de, “düzgün”e yan bakanlar…

Kuralları, “yan bakan”a gelince unutan, ama öte yandan gelecek maçlara etki edeceklere, ince inceden uygulamalarıyla “maruf” düdük çalıcılar, bayrak kaldırıcılar…

“Köşe”lerden, “pencere”lerden  tam da “onikiden vuran”lara eşlik eden, adına taraftar demek yerine, kimine skorsever, kimine “gizli rakip” denecekler…

Ceza kesmeyi/ bağışlamayı, kusur bulmayı/ örtmeyi ilke edinmiş, “yeminli dış rakip”ler…

Üstündeki formanın hakkını, eski takımına karşı vermekten özellikle çekinen, ama “asıl rakip”e karşı itirazlar, sert oynamalar da dahil, “canavar “kesilmek…

“Canavar kesilmek”, kuşkusuz kınanacak bir durum değil, övgüye değerdir. Ancak, “eski takımı” karşısında “kuzu” misali olmak, bir karakter sorunu olarak gelir karşınıza dikilir.

(Bir işi yapan, özellikle “sahte kâr” ardında koşanların pek sevdiği deyişle “profesyonel futbolcu”,  hakkını vererek oynamalı. Ama görüyoruz ki, öyleleri bambaşka sözcüklerle anlatılacak, sıfatlandırılacak tipler. Olumsuzluk bildirse de, sözcüklere kıymamak gerekir!.)

*****

İkinci yarıda kıyasıya bir mücadele izlemeye hazır mısınız?

Fenerbahçe açısından bakınca, önünde 6’lı ganyan misali 6 maç var:

İçeride Göztepe, Gençlerbirliği, Alanyaspor.

Dışarıda Trabzonspor, Başakşehir, Beşiktaş.

(İlk haftalarda gelen/ buharlaşan puanlar, güven aşılayacağı gibi, güvensizlik nedeni de olabilir. Sona doğru ise, “O olmasın da…” anlayışıyla sonuçta “hepsi sizin olsun” yaklaşımına uygun oynamalar ya da başkası için oynamalar, bu topraklarda olmayacak işler değil. Her zaman yaşadıklarımızı, bakalım, bu dönemde nasıl yaşayacağız; bundan kimler kazançlı çıkacak, kimler tepetaklak olacak?)

Şu soru kaç sezondur aklıma düşer:

Fenerbahçe’nin başına özellikle ikinci yarılarda neler gelecek; yolu nasıl kesilir, kimler keser?

Dış etkenler dışında şimdi de içe dönük pompalanan bir durum var. “Siz dışarıdan, biz içeriden”le adlandıracağımız, gizli işbirliğine yatkın bir durum bu. Buna “mücadele” de diyebilirsiniz. 

Etkisi mi?

Mayıs 2018’deki başkanlık seçimini gündeme taşıyarak, olası puan yitirmelerini bahane ederek, başkan ve teknik direktör üzerinden saldırıların takımı etkilemeyeceğini düşünmek saflık olur.

Puan yitirmelerde ortaya çıkan “fırsatçılar”, içeridekilerden söz etmek istiyoruz, kurtuluşu başkan değişmesine bağlayacaklar. Onlar için yöneticilerin/ kulübün yargıda, takımın sahadaki şampiyonluğunun hiç mi hiç değeri, anlamı yoktur.

Kurtuluşu, başkanın gitmesine, takımın başarısızlığına bağlamak, ünlü taraftar/ eski yönetici ya da sıradan taraftar olmak…

Takım başarısız olursa başkan gider gibi saplantı içinde olmak ve yenilgilere sevinmek, taraftarlıkla, takım sevgisiyle ilgili değildir.

Ya?

Karşı tarafla işbirliğine ne ad verilirse, odur işte!.

(“Truva Atı” diyeceğimiz bir kesim,“kişisel çıkar”ı için takım sevgisini gizleyince, her yaptıkları doğruymuş havası yayıyorlar. Öyle duruma geliyor ki, Fenerbahçe’nin yenilmesi/ geriye düşmesi, onlar için, “hedef”e varmak için gerekli. O bakımdan, bir zamanlar olduğu gibi, geriden gelip öne geçme olasılığı varken, öndeyken bile, kendi takımlarına “rakip” oluyorlar. “Çatlak sesler” bunun kanıtı.

Rakibin yapacağını sen kendi takımına yapıyorsan, demek ki sen, “Truva Atı”sın.)

*****

Sona doğru…

Dünü unutma, yaşananları çarpıtma huyumuz hiç değişmez.

Genelin huyunu iyi bilenler, ortamı kendi çıkarlarına uygun durumda sürdürmeyi çok iyi beceririler. Açık be gizli işbirliği içinde olanların birlikteliği, ayrıntılarda gizli “karar”larla sonucu istenen biçimde bağlar.

Yarışın “adil” olduğuna inandırmaya çalışanların çabaları, ancak "saf"ları, işine gelenleri inandırmaya yeter. 

İkinci yarıda nasıl bir yarış olabilir, taraftardan ne bekleyebiliriz?

Sözümüz, konumuz gereği, Fenerbahçeli taraftarlara olsun.

Son söz:

Fenerbahçe şampiyon olamazsa başkan gider gibi saplantı içinde olmak ve yenilgilere sevinmek, bu yolda çaba göstermek, taraftarlıkla, takım sevgisiyle ilgili olamaz; bu, ancak ruhsal bozukluğun yansıması olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder