21 Ocak 2018 Pazar

Fenerbahçe Bu, Zoru Sever!

Fenerbahçe maçları rakipler açısından bir “diriliş” maçı olarak görülür.

Fenerbahçe, en güçsüz rakibini bile güdüler. Böyle olunca, çoğu hakemin göz yummasıyla rakipler, sertliğe başvurur; konuk olarak gelmişse yerde yatmayı sever. Fenerbahçe’den alınan puan hele 3 puansa, rakibin keyfine diyecek yoktur. Bir sezon, bunun verdiği doyumla geçer!

Ya kendi taraftarına verdiği seyir zevki?

Şöyle koltuğa gömülme ve dizi izleme misali keyif çatan bir maç olsun isteniyor. Ama olmuyor; çünkü bir yerden sonra Fenerbahçe’nin oyunu zora sokma huyu depreşiyor!

Neylersin, Fenerbahçe bu, oyunu zora sokmayı ve zoru sever!

Ya taraftarlığı, takım sevgisinden koparıp başka yönlere kaydıranlar?

Asıl sorun da onlar ya; rakibe güç/ moral aşılan onlar ya!..

(“Truva Atı” diyeceğimiz bir kesim,“kişisel çıkar”ı için takım sevgisini gizleyince, her yaptıkları doğruymuş havası yayıyorlar. Öyle duruma geliyor ki, Fenerbahçe’nin geriye düşmesi, onlar için, “hedef”e varmak için gerekli. O bakımdan, bir zamanlar olduğu gibi, geriden gelip öne geçme olasılığı varken, öndeyken bile, kendi takımlarına “rakip” oluyorlar. “Çatlak sesler” bunun kanıtı.

Rakibin yapacağını sen kendi takımına yapıyorsan, kusura bakma sen, “Truva Atı”sın.)

*****

İstenen, beklenen ne?

Takım, maç boyunca bir “robot” misali çalışsın, kaleye giden her top gol olsun,  adına golcü denen elde ne kadar futbolcu varsa sahada olsun, kaleci korner/ serbest atışlarda onsekiz içinde konuşlansın!

Say sayabildiğin kadar.

(Aykut Kocaman’ın Ercan Taner’le TRT’de yaptığı söyleşinden:
“Top bir o kalede, bir bu kalede diye spikerler keyifle anlatır. Aslında iki takım adına da önemli bir problem var ortada.  Demek ki, iki takım da sahada doğru pozisyon alamıyor ki, bu kadar pozisyon veriyorlar.” )

*****

14’ün uğuru mu desek?

Biri saniyeyi, öbürü dakikayı gösteren 14, maçta akılda kalanlardan biri… Kimi göre ilki, kimine göre önemsiz bir ayrıntı olabillir.

Maç başlar başlamaz, Giuliano’nun çektiği şut, üst direkten geri geliyor. Ama 14’le geliyor sanılan gol, bir başka 14’te Fernandao’nun kafa vuruşuyla geldi.

Fenerbahçe, gole kadar ve golden sonra uzun süre, ilk 30 dakika, Göztepe’yi zora sokan bir anlayışla oynadı. Top gezdirme, rakibi oyalamak üzere kurulu oyun anlayışı sahaya yansıyınca, tedirginlik de saha dışına yansımaya başladı

İkinci yarıda, yine bir Fenerbahçe klasiği olarak, onsekiz dolaylarında kendi aralarında top gezdirirken top kaptırıldı ve Göztepe eşitliği sağladı.

Sonra çabala kaptan!

Tribünlerde kimilerinin keyfi kaçınca, mırıldanmalar gürültüye dönüşünce, tepki gelen futbolcuların nasıl oynayacaklarını gel de düşünme!

O ıslıklananlardan biri olan Dirar, uzatmalarda ikinci golün hazırlayıcısı oldu.  Soldado, Dirar’ın ortasına koştu, top onu geçti ve Kosanovic’in  kafasından kaleye girdi.

Gol, ıslıklayanları da büyük bir sevince boğarken, Dirar’ın topu ortaladığı yerdeki donuk hali, kırgınlığını ne güzel anlatıyordu. Heykel misali duran Dirar’ın çevresi arkadaşlarıyla çevrildi o an.

(“Seyircinin bir kısmının oyuncuyu düşürmesi, içerideki hatanın başka bir hali. Herkes sütten çıkma ak kaşık; yaptığının karşılığını düşünmüyor. Rakip değiliz, şampiyonluk için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bu çekişmeyi bitiremezsek, ilerleyen haftalarda sıkıntı yaşayacağız. Düşene tekme vurma hali olursa, olmaz.” Aykut Kocaman)

*****

Sona doğru…

Fenerbahçe, zora soktuğu maçı, uzatmanın sonlarında çevirmekle, önemli bir 3 puan aldı. 

Son anlarda giden puanlar, bu kez son anda geldi.

(Son anda yenen gollerle, kaçanlar ayrı, Kayserispor ve Osmanlıspor maçlarında 4, Başakşehir maçında ise 1 puan buharlaşmıştı.)

Nedense, sadece Fenerbahçe’nin kazandığı maçlardan sonra aldığı 3 puan, “yok hükmünde” sayılacak. Oysa kazandıktan sonra, hak etti etmedi muhabbeti, kahve ağzına yakışır.

Hak etmek için ille de çok gol atmak ya da golleri maçın başında mı atmak gerekiyor?

Son söz/ler:

Fenerbahçe’nin rakibi çok, sahadaki rakibin oyununu bozmak varken, bari taraftarım diye böbürlenler rakip olmasınlar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder