30 Ocak 2018 Salı

“Hormonlu Not” Vermek, “Olmayan”ı Raporuna Yazmak...

(Bu yazı 12 Aralık 2015'te yazıldı.)

Not vermeyi, en iyi öğretmenler bilir.

Kuşkusuz, not vermek, sadece öğretmenlere özgü değildir. Değerlendirme yapan her kişi de, belli ölçütlere bağlı olarak not verebilir. O “her kişi” içinde yer alan hakem gözlemcisi de, gözlediği hakeme, nasıl maç yönettiğine bakarak not veriyor. Ancak öğretmenin not vermesiyle futbol gözlemcisinin not vermesini, ilişkiler açısından, aynı “kefe”ye koyamayız. Çünkü öğretmen, sonuçta öğrenciye kanaat” kullanır, “geçer not” verebilir; ama gözlemci, milyonların gözü önünde, sahanın “beceriksiz”, “hak yiyen”  hakemine öyle bir not veremez. Onun verdiğine, “hormonlu not” demek uygun düşer!.

28 Ocak 2018 Pazar

Fenerbahçe, Ali Palabıyık’ı mı Yenecekti?

Başlığı garip bulanlar olacaktır kuşkusuz.

Olsun!

"O ilk onbirle niye sahaya çıktı?" diye Aykut Kocaman’a yüklenenler de olacaktır.

Olsun!

Önce, “Hakemi de yeneceksin!” beylik lafına sığınanlardan, dolayısıyla  “garip bulacaklar”dan başlayalım:

Ne demek, hakemi de yeneceksin?

24 Ocak 2018 Çarşamba

Trabzonspor - Fenerbahçe Maçı Kaç Olasılıklıdır?

“Maç nasıl biter?” sorusunun klasik yanıtı:
Futbol maçı üç olasılıklıdır.

Oysa her maç, yenilgi, galibiyet ya da beraberlikle bitmez. Bunlar bir “sonuç”u belirliyor olsa da, maç, başka türlü de bitebilir. Böyle bitmelerde en çarpıcı olanı da, takımlardan birinin lehine “3-0 galibiyet”le bitenidir.

Yani?

Maç, bir takımın/ seyircisinin yol açtığı olaylar nedeniyle yarıda kalabilir; kararı TFF verebilir. O bakımdan Fenerbahçe, Trabzon’da oynuyorsa, maçın üç olasılıktan biriyle bitmesi nasıl doğalsa, yarıda kalması da o kadar doğaldır.

Şaşırmak mı?

Bir Tuğla, Bir Duvar (Uğur Mumcu Cinayeti)

BİRİNCİ BÖLÜM/ GİRİŞ

Ankara Çankaya’da bir ev. Uğur Mumcu’nun bombalı saldırıya uğradığı, bir cinayete kurban gittiği günlerden bir gün. Dışarıda kar yağıyor, kar taneleri cama vuruyor. Evde üç kişi. Biri evsahibi bayan, öbürü ailenin avukatı, avukat hiç konuşmaz, üçüncüsü konuk, içişlerinden sorumlu bir bakan. Evsahibi vakur, dimdik, acısını içine gömmüş.

(Bakan, üzgün, anlam sanatlarına yönelerek konuşur, çaresiz, durumu sesine ve yüzüne yansır.)

21 Ocak 2018 Pazar

“Ben de Fenerbahçeliyim, ama…” (Yol Kesene Uyana Öğütler)

“Ben de Fenerbahçeliyim, ama….” diyen çok.
İş, “ama”yla kalsa, kalmıyor; sonrası, azılı bir muhalifin ağzına yakışacak türden. Öyle anlaşılıyor ki, “ama” diyenin eğitimi/ konumu hiç önemli değil; ağzından çıkan, “mermi” etkisinde!. Öyle olunca, dinleyen ya da fırsatçı,  “Bak adam Fenerli, ama…”  diyerek, Fenerbahçe’nin ne kadar “kötü” olduğunda, yönetildiğinde karar kılıyor!.

İçeriden dışarıya, dışarıdan içeriye destek veriliyor.

Oysa ortada bir “dolduruş”, “beyin yıkama”, dıştan vuranların suyundan giderek içten vurma var. Vurma, genellikle giden puanların olduğu maçlar sonrası daha bir alevleniyor. Pusuda bekleyen “kaşarlaşmış”lar, medyadaki dostları aracılığıyla piyasaya çıkıyor.

Fenerbahçe Bu, Zoru Sever!

Fenerbahçe maçları rakipler açısından bir “diriliş” maçı olarak görülür.

Fenerbahçe, en güçsüz rakibini bile güdüler. Böyle olunca, çoğu hakemin göz yummasıyla rakipler, sertliğe başvurur; konuk olarak gelmişse yerde yatmayı sever. Fenerbahçe’den alınan puan hele 3 puansa, rakibin keyfine diyecek yoktur. Bir sezon, bunun verdiği doyumla geçer!

Ya kendi taraftarına verdiği seyir zevki?

17 Ocak 2018 Çarşamba

Fenerbahçe’nin Önünde 6’lı Ganyan Misali 6 Maç

İkinci yarıda kıyasıya bir mücadele beklerken ayrıntılarda neler göreceğiz?

Fenerbahçe’nin asıl rakibi çok, sahada ve dışında ”adil” olması gerekenler bir yana, puan ardında koşanların çoğu başkasına oynuyor!

Sonuncusu, kimilerine ters gelecektir.

Daha çok da, olanları kabullenmeyenlere… Üstelik, kızdıracaktır onları.

Önyargı mı, öngörü mü?

16 Ocak 2018 Salı

“Bir Şekilde”, Fenerbahçe’nin Zararına İşletiliyor

Nasıl oluyor bu işler?

Oluyor “bir şekilde”…

O, “bir şekilde”, “kitabına uydurma”nın bir başka adıdır.  Bu, beceri istemez, arkasında dayandığı bir “güç”ün olması yeter. Bazen o “güç”ten habersiz, güç alınarak da “bir şekilde” hayata geçirilir.

Kimileri, çıkarlarına uygun düştüğünden, “bir şekilde” halledilen işler için kuyruğa bile girer. Ancak, burada gözden kaçmaması gerekenler vardır. Sözgelimi, devlet kesiminde söz sahibi olanın, o “bir şekilde”nin sonucu belirleyeni olması, devletin olanaklarını birilerine sunması, hoş olmaz.
Devletle ilgisi olmayanın “bir şekilde”de söz sahibi olmasını olağan karşılamak gerekir. Onun tavrı, ancak şirin görünmekle/ gönülden bağlı olmakla açıklanabilir.

15 Ocak 2018 Pazartesi

Dokunmayın “Mavi Gözlü Dev”ime!.

(Bu yazı 19 Ocak 2009’da Milliyet Blog'da yayımlandı.)
Radyoya mahkum olduğumuz yıllar...

Ses, cızırtılı da gelse, kulağımı radyoya dayar, Bizim Radyo’yu, Sofya Radyosu’nu dinlerdim. Türkiye ile ilgili, bizim radyoların vermediği, gazetelerin yazamadığı haberleri bu radyolardan duyardım. Özellikle köylülerle, işçilerle ilgili kimi haberler bana abartılı da gelse, bu radyolar bana ilginç gelirdi. Hele, tatillerde, babam evde yoksa, evdeki tek radyoya el koyar, “haberler”i kaçırmazdım.
Nazım Hikmet adını ilk kez o radyolarda duydum; şiirlerini kendi sesinden dinledim.

13 Ocak 2018 Cumartesi

Dün “Şike”den Yargılıyordu, Bugün “Kumpas”tan Yargılanıyor

Önüne geleni  tutukluyor, sonra da kaçma şüphesi var diye bütün tutuksuz yargılanma taleplerini reddediyordu. 

Gün geldi, hakkında “kumpas”tan yakalama kararı çıkartılınca kaçtı, ama yakayı ele verdi.

Şimdi?

Mahkeme kürsüsünden sanık sandalyesine düştü…

Oysa mahkeme kürsüsünde oturduğu günlerde, “bu alem bizden sorulur” havası bir yana, alışılmadık bir hoşgörülü davranışıyla, o ana bakan ve sınırlı düşünenlerden övgü alıyordu.

12 Ocak 2018 Cuma

Aziz Yıldırım’dan, Son Yolculuğuna Uğurlanan Lefter’e: Yanında Olamayacağım İçin Bana Kırılma!

(Bu yazı 15 Ocak 2012’de yazıldı.)

Lefter Küçükandonyadis, Fenerbahçe’nin ve Ulusal Takım’ın unutulmaz futbolcusu.

Lefter, 1924’te Büyükada’da doğdu, 13 Ocak 2012’de İstanbul’da öldü, 15 Ocak 2012’de Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda düzenlenen törenle Büyükada’ya uğurlandı.

Her ölüm, bana Cemal Süreya’nın “Üstü Kalsın” şiirini anımsatır:

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...

Üstü kalsın...

Ver Lefter’e / Yaz deftere! (Lefter’i Yitirdik)

(Bu yazı 13 Ocak 2012’de yazıldı.)

Lefter de göçüp gitti bu dünyadan.

Lefter, birkaç gün önce, hastaneden Aziz Yıldırım’a mektup yazmıştı; Aziz Yıldırım’la  “helalleşmiş”ti:

“Benim için yaptıklarını unutamam asla.
Ne kadar ömrüm kaldı bilemem.
Hakkını helal et yeter benim için”

10 Ocak 2018 Çarşamba

Aziz Yıldırım'ı Cezalarla Yola Getirmek Mümkün mü?

(Bu yazı 03 Şubat 2017'de yazıldı)

Aziz Yıldırım konuşsa bir türlü, konuşmasa bir türlü...

Konuşmasa, "Fenerbahçe'nin hakkını savunmuyor"; konuşsa, "Fenerbahçe'ye zarar veriyor" diye yüklenenler çok. Söylediklerinde doğruluk payı olup olmadığına bakılmadan, vazgeçer düşüncesiyle olmalı, sürekli üstüne gidiliyor. Amaç, yıllardır belli; başkanlığı gönüllü bırakmaya razı etmek… Oysa gönüllü bırakmayı, kaç yıl önce, Yargıtay’ın kararını açıklamasına bağladı.

Aziz Yıldırım, her ağzını açtığında ceza geliyor.

Ceza kesen kurullarda cezalar "otomatiğe" bağlanmış gibi...

TFF, Fatih Terim’e “Geçici Görev”i Neye Dayanarak Verdi?

(Bu yazı 15 Eylül 2013’te yazıldı.)

TFF, Fatih Terim’i nasıl ayartabilir?

TFF,  Galatasaray yönetimini nasıl çiğneyebilir?

Siyaset, Milli Takım’a teknik direktör seçmede, Fatih Terim’i ikna etmek için niye “müdahaleci” bir tavır sergiler?

Sorular çok, yanıtlar da öyle...

Oysa Fatih Terim’e “geçici görev” verilmesi, hiç de abartıldığı kadar değilmiş. TFF, yürürlükteki “Teknik Adamların Statüsü ve Çalışma Talimatı”nın kendisine verdiği yetkiye dayanarak, olağan bir iş yapmış. Bu olağan iş de,  “sözleşme"yle  değil, “görevlendirme”yle bağlanmış.

9 Ocak 2018 Salı

Adını Sen Koyma, Adı Var: Fenerbahçe’ye Şike Kumpası

(Bu yazı, 22 Aralık 2016’da milliyet.com.tr ve Milliyet Blog'da yayımlandı. Bugün ilkinde yok.)

Çarpıtmada, olumsuz algı yaratmada üstümüze yoktur.

Medya denen kesim, doğru anlatımın dışına çıkarak, bu çarpıtmaya öncülük ediyor. Haber başlıkları, gerçeği yansıtmak yerine, abartmaya, çoğu kez de olumsuz algı oluşturmaya yönelik. Çarpıtmayı olaylara bakışta da, adına “şike” denen davada, onun tersine dönmüşünde de görüyoruz.

Adına “şike” denen davanın bir “kumpas” olduğu yadsınamaz bir gerçek artık.  ÖYM’ler eliyle “şike”den yargılayanlar, yargılayan ve destekçilerinin “kumpası” ortaya çıkınca, bu kez “kumpas”tan yargılanacaklar.

8 Ocak 2018 Pazartesi

Fenerbahçe’ye “Sportif Ceza”lar, “Şike Kumpası”na Göre Gelmedi mi?

En zor soru, yanıtı bilinen soruyu sormaktır.

Soruyla karşı karşıya kalanın sizin bildiğinizi, kafanızdan geçeni söylemesi her zaman mümkün olmaz. Kafası soruya yatmayan, sizin gerçek dediğinizi bildiği halde bunu dile getirmek işine gelmeyeceği için, “başka telden” çalabilir.
Çalsın, siz yanıtı biliyorsunuz ya, bu, size yeter!
Her yerde FETÖ’cü arayan, sonunda şöyle ya da böyle buluyorsa, futbolda FETÖ’cü yok diyenler, demek ki bir şeyler biliyorlar!

Ya var diyenler?

Onlar da daha iyi biliyorlar.

Sizin/ bizim/ onların bir şey bilmesi yetmez; ortada bir “yargı hükmü” yoksa, ”var mı yok mu”, ister istemez havada kalacaktır.

3 Ocak 2018 Çarşamba

Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a Hakkını Vermek İçin Daha Ne Bekleniyor?

(Bu yazı 21 Ekim 2016’da yayımlandı.)
Önce, bir soru:
15 Temmuz, “girişim”de kalmasaydı, nasıl bir ortamda yaşanacaktı?
Darbeler tarihini “Tarih Baba”dan biliriz. “Tarih Baba”, dünü masal tadında anlatır. Ama biz, konuyu sınırlandıralım, aynı soruyla futbola bakalım:
Bugün Fenerbahçe’nin başında, ortalıkta gözükmeyen biri başkan olurdu. 
Başkan Aziz Yıldırım mı? 

2 Ocak 2018 Salı

Tek Kişilik Şike, Bir “Milli İcat”tır!

(Bu yazı 29 Haziran 2013'te milliyet.com.tr ve Milliyet Blog'da yayımlandı. İlkinde yok.)

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.

Ne demek bu?

Kısaca söylersek, insanda unutkanlık doğaldır.

Ama...

Unutkanlık, kimileri için bir tür “hastalık” boyutuna ulaşır. Bundan yararlanmak isteyen açıkgözler, işlerine geldiği durumlarda,  geçmişi unutturmak isterler. Buna bağlı olarak da, “gerçekler”i ters yüz ederler. Böyle olunca da, “gerçek”le “yalan” karışır. Zaten beklenen de, yaratılan karışıklıktan çıkar sağlamaktır; rakibi alt etmektir.