13 Ocak 2018 Cumartesi

Dün “Şike”den Yargılıyordu, Bugün “Kumpas”tan Yargılanıyor

Önüne geleni  tutukluyor, sonra da kaçma şüphesi var diye bütün tutuksuz yargılanma taleplerini reddediyordu. 

Gün geldi, hakkında “kumpas”tan yakalama kararı çıkartılınca kaçtı, ama yakayı ele verdi.

Şimdi?

Mahkeme kürsüsünden sanık sandalyesine düştü…

Oysa mahkeme kürsüsünde oturduğu günlerde, “bu alem bizden sorulur” havası bir yana, alışılmadık bir hoşgörülü davranışıyla, o ana bakan ve sınırlı düşünenlerden övgü alıyordu.

Umut veriyordu:

Takvim yaprakları 20 Şubat 2012 Pazartesini gösteriyordu. Adına “şike” denen davanın Çağlayan’daki ilk duruşması. Mahkeme kürsüsünden gelen ses, bir umut, iyiniyetli düşünenlerin içini ısıtmaya yetiyordu:

"Bize 4-5 saat zaman verirseniz, hayırlı karar alabiliriz." 

(“4-5 saat zaman vermek” ne demek?

Savunmalar kısa tutulsun, savunma metinleri yazılı olarak mahkemeye verilsin. Böylece zamandan kazanılsın ki, “tahliye talepleri” bugün değerlendirilsin, sonuca bağlansın.

Savunmaların kısa tutulmaya başlandığı anlaşılıyor.

“Hayırlı karar alabiliriz” ne demek?

Herhalde, tutuklu sanıkların, “Tutukluluklarının devamına...” diye başlayacak bir karar olmamalı. Olursa, bunun “hayırlı” olmasıyla, mantıksal açıdan bir bağlantısı olamaz.

Ama ne oldu?

“Hayırlı karar”, tutuklular açısından “hayırsız” oldu.)

*****

Azarlıyordu:

Aziz Yıldırım:

“Vermediğim bir şeyi ispat etmeye çalışıyorum. Şüphenin sanık lehine kullanılması evrensel hukuk kuralıdır. İllâ beni mahkum mu edeceksiniz?”

Başkan: 

“Anlamadım Aziz Bey ne demek istiyorsunuz?”

Aziz Yıldırım : 

"Siz zaten benim hakkımda kararı vermişsiniz.”

Başkan: 

“Böyle savunma yapılmaz. Duruşmaya bir ara verelim…”

*****

Tehdit ediyordu:

(Bir avukatın, ilgisiz saydığı sorusuna tepki gösteren Aziz Yıldırım’la diyaloğu...)

“Aziz Bey karışmayın. Soruyu sorar, gerekirse biz müdahale ederiz. Haddini bil. Sorulara cevap vermek istemiyorsan verme.” 

“Ben haddimi biliyorum başkan” 

“Bir dakika Aziz Bey. Ben burada başkanım, sen sanıksın.”

Sonrası mı?

“Bak seni atacağım dışarı”  dedi. Aziz Yıldırım da, “Valla giderim” diye yanıt verdi. Başkan, “Böyle devam edemezsiniz. Hakaret edemezsiniz. Birbirinize saygılı sorun" demesi üzerine, Aziz Yıldırım, “Cevap vermiyorum o zaman” dedi. 

(Bir avukatın, sorusunda Fenerbahçe eski yöneticisi Murat Özaydınlı’nın adının geçirmesi üzerine, salonda izleyici olarak yer alan Özaydınlı söz almak ister. Mahkeme Başkanı, Özaydınlı’ya “Sen konuşamazsın izleyicisin” der. Özaydınlı ise, “Adım geçiyor ben konuşurum” diye itiraz eder. Mahkeme Başkanı’nın gülümseyerek, “Tanık mı sanık mı, ne olmak istiyorsun?” sözleri üzerine Özaydınlı, “Hepsini olurum ben” der.)

En önemlisi, kararı, önce bir televizyon kanalı açıklıyor, sonra kendisi açıklıyordu.

*****

Dalga geçiyordu:

“Murat Bey sakallarınız uzamış, Survivor’dan mı geldiniz? Yas için mi sakal bıraktınız? “

“Söylersem alınırsınız.”

“Söyleyin.”

“Adalet için. “

“Dünya yıkılsa da adaleti sağlarız.”

(Murat Bey, Fenerbahçe eski asbaşkanı Murat Özaydınlı..)

*****

Sanıkların, tanık isteklerini reddediyordu.

Sanıkların, tutuksuz yargılanma taleplerini reddediyordu:

Kaçak dediği sanıklar kaçmadı, kendisi kaçtı:

Kaçakken yakalandı; polisin eline düştü.

Yani?

Mahkeme kürsüsünden sanık sandalyesine düşmek…

Bu kez, FETÖ'den tutuklu sanıkları, kendisi gibi güçlü konumdan “sanık sandalyesi”ne düşene ve  bugün “itirafçı” olduğu söylenene karşı kışkırtmak…

Sözcü’den Aytunç Erkin’in haberi bizi düne götürdü; dünden kesitler sunduk.

Aytunç Erkin’in, “Şike ve Oda Tv hakimi Ekinci cezaevinde bizleri tehdit ediyor” başlıklı haberinde ne var?

“İtirafçı”ya, yani Poyrazköy Kumpası eski yargıcı Mehmet Hamzeçebi’ye,  “itiraf beyanları”nı “ilgili olmayan asker ve polis tutuklulara yayarak psikolojik baskı” uygulamak…

Son söz:

Devran, istendiği gibi dönmez/ yürümez; rüzgâr, her zaman aynı yöne esmez, her zaman aynı kişileri önüne katıp, “gazel yaprakları” misali sürüklemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder