21 Ekim 2017 Cumartesi

Cüneyt Çakır Çalacak, Galatasaray ile Fenerbahçe Oynayacak!

Bu pazar, bir başka pazar olacak.

Galatasaray, pazara kadar yenilgisiz; üstelik, en çok atan, en az yiyen… Atılan gol toplamına bakılarak “hücum gücü” yüksek deniyor, ama yenene bakılarak “savunması güçlü” denemiyor.

Fenerbahçe, her maçta gol yiyen; Galatasaray’ı 8 puan geriden izleyen…  “Savunması güçsüz” deniyor da, “hücum gücü” de var denemiyor.

(Fenerbahçe’nin yediği gol 12; Galatasaray’ın yediğinin iki katı. Atılan gollerde ise Galatasaray üstün, ama fark az: 20/17)

*****

Bu pazar, bir başka pazar olacak.

Cüneyt Çakır çalacak, Galatasaray ile Fenerbahçe oynayacak!.

Cüneyt Çakır ne yapabilir?

“Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” derler ya, ona öykünelim:

Geçmişe bakanların görecekleri/ anımsayacakları yine “çifte standart” uygulayacak olması kaygısıdır.  İlk başlarda göstereceği/ göstermeyeceği kartlar, bir yana güç verirken, öbür yanı ürkek davranmaya yöneltebilir. Kadıköy’de etki altında kalmadığını göstermek isteyenlerin, futbolcuyu sindirmeye, tribünleri kışkırtmaya yönelik “düdük”leri, bu kez cesaret verme/ ürkütme yönünde olabilir.

Önyargılı mı davranıyoruz?

Gördüklerimiz/ göremedikleriniz versin yanıtı, en iyisi!.

Cüneyt Çakır’ı atayanlar, atanmasında yarar gözetenler, maçtan sonra ona sahip çıkacaklardır.

*****

Bu pazar, bir başka pazar olacak.

Başka maçlara da “derbi” dense de, bizde asıl “derbi”, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan maçlardır.

Bu maçlar “gazozuna da olsa”  önem taşır, gündemde ilk sırayı alır.

Bu maçların kavgasız gürültüsüz geçmesi, kartlarla dolu olmaması düşünülemez. 

Kollama ve kayırmalar da cabası… Zaten asıl can yakan, “can suyu” veren de burası…

Pazar günü ne olabilir?

Galatasaray, duman attırır; Fenerbahçe, alacağını alır ve döner, diyenler olur, oluyor da…

Her yerde ağzını açan, kalemi kuvvetli denenler, “derin analiz”ler yapıyor da yapıyor.

Oynanmamış maç, önceki maça ya da iyi/ kötü geçen maçlara göre ele alınıyor.

Birinin iyi, öbürünün kötü maçlarına bakarak, sonra bu genelleştiriliyor.

Övülenin gözde futbolcusunun harikalar yaratacağını söylerken, ötekinin futbolcularının sıradan olduğu izlenimi uyandırılıyor.

Yabancı hayranlığını, tuttuğu takım için gösterirken, aynısını yerlisi için de söylüyor.

Lafın kısası "ahkam keserek", kamuoyu oluşturmak... Sanki sonucu, sandık başına gidecekler belirleyecekmiş gibi bir havaya bürünmek... Kuşkusuz bütün bunları yaparken bir yerlere selam göndermek... Bilinir ki, bunda kimsenin kuşkusu olmasın, selamı alan, denklik durumunda ya da küçümsenenin öne geçmesinin önüne geçmek için "ince işler"e başlar. “İnci işler”in bozulduğu durumlar da olmuyor  değil.

Nereden çıkıyor bunlar, diyenler olacaktır.

Bunlar, görünüşte suçlama, ama yaşananlar gelince akla, gerçekler oluyor.

"Lafın kısası"na kadar yansıttıklarımız "analiz" oluyor da, bizimkiler niye olmasın?

Son söz:

“Son söz”ü Cüneyt Çakır ve ekibi değil, onların adil olacakları maçta futbolcular söylemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder