9 Ekim 2017 Pazartesi

Arda Turan: Yurtdışına Gidince Dili Çözülen Delikanlı!

(Arda Turan, dün neydi; bugün ne, hangi konumda?
04 Ekim 2011'de Milliyet Blog'da yayımladığımız bu yazı, dünden gelen ipuçlarını 
bugüne taşıyor.)



İnsanımıza, başka ülkelerinin havasını solumaya başlayınca bir “haller” oluyor. Bakıyorsunuz, havada/ uçakta, ne hikmetse, ülkenin topraklarında o ana kadar dile getirilmeyen konular ele alınıyor, dudaklardan alışık olmadığımız sözler dökülüyor.

İnsanımız, küçüğü ve büyüğüyle değişiveriyor! 

Yurtiçinden kimilerinden bir alkış, bir alkış kopuyor ki sormayın!

Galatasaray’dan kopartılan Arda Turan’ın TFF’nin “Tam Sayfa”sındaki “röportaj”ını okuyunca, “gevezelik” düzeyinde kalan konuşmalarını anımsayınca, kimi söylediklerini “açık sözlülük” gibi düşünemedim. Çünkü yurtdışına gitmeden önce böyle bir “içeriyi dışa yansıtma” diyeceğim tavrına, belki de ben tanık olmadım.

Röportajı yapan Türker Tozar’ın dediği gibi, Arda Turan’ın “doğru teşhisler koyan ve sözünü sakınmayan biri” olduğuna nasıl inanacağız?

Sorunun yanıtını verebilmek için, Arda Turan’ın söylediklerine bakmakta yarar var:

“Hayatım boyunca cesaretli ve yürekli davrandım. Artık Türkiye'yi Avrupa'da temsil etme zamanımın geldiğini düşündüm.”

(Avrupa’da Türkiye’yi temsil etmek için “cesaretli ve yürekli davranma”ya gerek yok; bunun ölçütü “başarılı” olmaktır.)

“Kulübüme yüklü bir bonservis bedeli kazandırdım.“

(Arda, sanıyorum, Milan’a giden Emre ile Okan’a taş atıyor. Senin sözleşmen varsa, elinden başka şey gelir mi ki? Kulübe para kazandırmak, karşılıklı bir alışveriş, zorunluktan doğan bir durumdur. Kulübe “bonservis bedeli” kazandırmak, el üstünde tutulmanın tek gerekçesi olamaz.)

“Türkiye'den Avrupa'ya giden en pahalı Türk futbolcusu unvanına sahip oldum.”

(Bu, Türkiye/ futbolseverler için o kadar övünülecek bir durum değil. Çünkü sen ve kulübün para kazanmışsınız. “Pahalı” olma, seni ilgilendirir; bu “unvan”, bireysel boyutta kalır.)

“Genç futbolcu elbette birtakım hatalar yapacak. Yeri gelecek kötü oynayacak, yeri gelecek yanlış konuşacak, belki istemeden kalp kıracak.”

(“Kötü” oynamak, bırakalım genç futbolcuları, bütün futbolcular için bir “hata” olamaz; bir “formsuzluk”tur, gelir geçer.)

“Benim aldığım arabaya lâf edecekler ha? Böyle bir dünya yok. Zaten benim suratıma kimse bunu söyleyemez. Bu ülkede bunları kimse beceremez de hep arkadan, gazete sütunlarından söyleniyor. Artık delikanlılık böyle demek ki!”

(Anlaşılan ki, yurtdışında olma cesaret vermiş Arda’ya, tam delikanlı olmuş, aferin!)

“Yeri geldi, parasını 8 ay sonra aldı ama hiçbir zaman bir yerlere haber uçurmadı, parasını sormadı. İşte o ıslıkladıkları adam benim. Beni ıslıklayanlara 4-4.5 milyon euroya gelip, paraları peşin alıp yatacak adam lâzım.”

(Kulüp başkanları karşısında hak aramayı “delikanlılık”tan saymayan, boş sözleşmeye imza atan, verilecek paraya razı olacağını gösteren futbolcuların, kendileri kullandırtmayan, sözleşmelerini sağlam yapan, “işinize geliyorsa” diyen, ona göre istediği parayı alan yabancı futbolculara “laf çakma” hoş mu, “delikanlılık”a sığar mı?)

“Biz Sivas'a deplasmana giderken, 50-100 bin dolar alacağımız ödenmezken, bazı yabancılar satın alacak helikopter bakıyorlardı. Bunları taraftar bilmez ama. Bugünlere sesimizi çıkartmayarak geldik.”

(Sen, boş sözleşmeye imza atar, başkanın eline bakarsan, 50-100 bin doları beklersen, suç kimin? Sen para beklerken “bazı yabancıların satın alacak helikopter bakmaları”, onları kınamayı değil, takdir etmeyi gerektirir. Çünkü onlar, emeklerini başkalarına yedirmiyorlar. Sesini o zaman çıkartmayıp, yurtdışına gittikten sonra bunları söylemek, söylenenleri “boşluk”ta bırakır; onun için “iki düşünüp bir konuşmak” gerekir.)

"‘Türk futbolu niye ileri gidemiyor?’ deniyor. Çünkü disiplin yok. İyi eğitim yok. Bizim futbolcularımız herkesten daha yetenekli. Bunu her zaman iddia ederim.”

(Bunları söylerken kendine yontmak, başkalarını “disiplinsiz”, “eğitimsiz”, sadece kendini “disiplinli”, “eğitimli” göstermek, büyük “laf”lar etmek, “kendini dev aynasında görme”yi çağrıştırmaz mı?)

“... bazı şeyler de insana koyuyor. Kimi yabancı futbolcuların ne şekilde ülkemizden ayrıldığını görüyoruz. Sen altyapıdan yetişmişsin, büyük paralar bırakıp gidiyorsun, seni sadece tesis personeli uğurlamaya geliyor. (...) Ama isterdim ki Galatasaray Kulübü'nden de bir yönetici plaket versin. İnsan bekliyor tabii, hele de yabancıları görünce...”

(Arda, sitem etmekle haklı, ama ağabeylerine yapılanları da anımsar mı? Ağabeylerin dışlanırken, bir köşeye atılırken onları savunmak aklının ucundan geçmiş midir? Yüksek sesle bir şeyler söylemiş midir? Söylediyse, helal olsun ona; konuşmaya hakkın var, derim. İkide bir paradan söz etmek, parayı tek ölçüt almak değil midir? Yöneticilerin tutumu hiç değişmez; onların çoğu, başarılarda aslan payını kapmak isterler. Arda, bir “kupa” ile İstanbul’a dönseydi sözgelimi, eleştirdiği yöneticiler, herkesten önce havaalanına koşar, kupayı elinden alır, kameralara poz vermekle kalmaz, başarıda yönetimin payı olduğunu anlatırdı.)

“Maalesef taraftarlar bana gerektiği kadar sahip çıkmadı”.

(İşte sana hak verilecek bir söz. Tribünler, kuşkusuz, bırakalım kaptanına, futbolcusuna sahip çıkmalı. Ancak, yukarıdaki, “delikanlılık” ifade eden sözlerinden anladım ki, taraftar da pek haksız sayılmaz/mış.)

*****

Arda Turan, benim gözümde de yetenekli bir futbolcu.

Yurtdışına gitmesini geleceğini kurtarması açısından olumlu bulanlardanım. Uzun yıllar yurtdışında kalmalı, emeklilik dönenimde yurda dönmeli.

Yurda döndükten sonra kaybolanlar olduğunu da unutmasın.

Arda, mikrofonu/ konuşmayı seven biri. Bunda kendini “ağzı laf yapan” futbolcu sınıfına koymuş olmanın etkisi olsa gerek.

Arda Turan, kendini futbol dışında da geliştirmeli. Şunu da unutmamalı, delikanlı, arkadan konuşmaz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder