4 Aralık 2020 Cuma

Fenerbahçe’yi Ciddiye Almamanın Bir Bedeli Olmalı

Geçen hafta, Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, hakem üzerinden Fenerbahçe’ye iftira atarak ortamı gerdi; Beşiktaş da Kadıköy’de muradına erdi.


Fenerbahçe yönetimi sustu, kamuoyu önünde tepki göstermekten çekindi, sıradan bir resmi açıklamayla işi geçiştirdi, tepki göstermeyi taraftara bıraktı. Çünkü “Rakiplerle kavga etmeyeceğiz. İnsanlar bizden nefret etmeyecek.”, “Saygı görmek istiyorsanız, saygı göstermelisiniz. Bir kucaklamanın gülücüğün hiçbir külfeti yok.” ilke olarak benimsenmişti.

(“Rakiplerle kavga etmemek”, “insanların bizden nefret etmemesi”, “saygı görmek isteyenin önce saygı göstermesi”… Bunların anlamı açık:

Biz kavgacı değiliz; şimdikiler gibi olmayacağız. Bizden nefret edilmesi onların yüzünden… Karşı tarafa saygı gösterilmiyor, ama onlardan saygı bekleniyor.

Tırnak içindekiler, bugünün değil, iki buçuk yıl öncesinin sözleri, ama söylemlere/ uygulamaya bakılırsa bugün de geçerli.

Ya rakipler?

Eski hamam, eski tas.)


*****


İlke olarak benimsenenler, itiraz kabul etmez.


Ama…


Kimin neyi, ne için söylediği, sonrasında ne yaptığı, olumsuzlukları nasıl görmezlikten geldiği düşünüldüğünde itiraz, ister istemez, kapıya dayanır.


Uygulamaya bakıyorsunuz, kişisel kimlik ile kurumsal kimlik, çoğu kez, teke iniyor; kurumsal kimliği temsil etmenin unutulduğunu görüyorsunuz. 


Oysa rakipler, iki “kimliği” birbirinden ayırıyor, kurumsal kimliğe olması gereken anlamı yüklüyor, ona göre davranıyor. Böyle olunca yıpranan, Fenerbahçe’nin kurumsal kimliği oluyor.


Sanıldı ki rakiplerin kurumsal kimliğini temsil edenlere gösterilecek saygı, dönüp Fenerbahçe’nin kurumsal kimliğine saygılı olmaya yansıyacak. Ama rakiplerin resmi temsilcileri,  her ortamda ve koşulda kurumsal kimlikle hareket ettiler. Rakip olmaması gereken MHK, TFF de aynı sahnede yer aldı.


Aşağılamada, kavga çıkarmada, suçlamada, hak yenmesine göz yummada... son bir örnek olarak da iftirada sınır tanımadılar. 


Buna karşın, Fenerbahçe adına maçtan sonra konuşan yönetici Alper Pirşen, “Bizim bu tutarlı üslubumuz bazılarınca farklı algılanıyor ‘Fenerbahçe güçsüz, yumuşak’ gibi, ama biz yavaş yavaş bu spor dünyasını değiştireceğiz. Başarılı oldukça da zorla değiştireceğiz.” demekle, kurumsal kimliğin yıpratılmasına göz yumulacağını bir kez daha göstermiş oldu.


*****


Ne dedik?


Fenerbahçe yönetimi sustu, kamuoyu önünde tepki göstermekten çekindi, tepki göstermeyi taraftara bıraktı.


Ancak, tepki göstermede de taraftarlar arasındaki bir bütünlük

yok. Yönetimin suskunluğunu, yumuşak davranmasını eleştirenlere, muhalefetin muhalefete muhalefet etmesi misali muhalefet ediliyor.


"İç"te siyasetteki moda yaklaşımlar sürüyor. 


Oysa Fenerbahçe’ye yüklenen, yol kesenler için sorun, göz ardı edilen, eski ya da yeni yöneticilerin kişilikleri/ kimlikleri değil, kurumsal olarak Fenerbahçe’ydi.


Yaşananlar bunu her olayda, saldırıda, karalamada… kanıtlıyor.


Ne demek istiyor, neyin yapılması gerektiğini söylüyoruz?


Kimlik ve kişilik!


Bir yerde görev üstlenen, taşıdığı kimliğe uygun davranır; söyledikleri, yaptıkları, kimliğe uygun olmalıdır. Söylediklerinin kişi olarak aklına yatıp yatmaması ayrı.


Siz kişi olarak, rakip kulüp başkanlarına, yöneticilerine, taraftarlarına, kişisel olarak dilediğiniz hoşgörüyü gösterirsiniz… Ama temsil ettiğiniz kurumsal kimliği her fırsatta zedeleyenlere, bunu kendi kurumlarının “menfaati” için yaptıklarını düşünen kişilerin tavrı karşısında, kitaplara yazılan saygı/ görgü kurallarına uygun davranamazsınız!


(İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan bir toplantıda, başkan, bakanın bakan olmadan önce söylediklerinin tersini söyleyen bakanlık temsilcisine, “Bakanın bu söylediklerinizden haberi var mı?" diyor. Aldığı yanıt:

“Ben devlet memuruyum.”

Yani?

Söylediklerim benim görüşüm değil, temsil ettiğim bakanlığın, bakanın görüşleri.)


Ne mi yapmalı?


Gereken yanıt, gerektiği yerde ve zamanda verilmeli.


Geciken adalet nasıl adalet değilse, iş isten geçtikten sonra gösterilen tepki “hikâye”dir.


Öyleyse neyi temsil ettiğinizi unutmayacaksınız.


*****


Sona Doğru…


Zamanında, yerinde gösterilmeyen tepki, iş işten geçtikten sonra gösteriliyorsa, bir sorun var demektir.


Nedir sorun?


Kendine güvenmeme, birilerinin hatırı için susmak, haklılığını başkasının dile getirmesini beklemek, tepki gösterilecek kişiyi ya da camiayı üzmemek! 


Başka bir deyişle, ne hoşgörülü adam ya da söylenenleri ciddiye almıyor dedirtmek!


Hoşgörü dedik!


Hoşgörünün yeri, zamanı vardır; o zaman “büyüklük” nişanesidir hoşgörü.


Oysa size yönelik saldırı ve aşağılamalara karşın göstereceğiniz hoşgörü, karşı tarafa göre, büyüklük değil, “zaaf”tır.


Bir hafta sonra, yine bir soru üzerine konuşan Ahmet Nur Çebi, hikâye anlatıyor:


"Gazeteciler, hakemle ilgili soru sordu ve ben de yanıt verdim. Sanki soruyu ben sordum. Hakem açıklandığından beri hakem şöyle, babası şöyle denerek bir algı yaratıldı. Keşke bana bu soru sorulmadan evvel Fenerbahçe açıklama yapsaydı. Bana sorulduktan sonra açıklama yaptılar. Ben algı yapmadım, yanlış anlaşıldım sanırım. Zaten hakem de baskı altında kalmamış, bunu gördük." 


Maç öncesi yanıt neydi?


“Hakem Tugay Kaan Numanoğlu’nun adı Fenerbahçeli futbolcu diye anılıyor. Fenerbahçe ile ilişkisi olan şirketlerde çalıştığı söyleniyor.”


Hakemle ilgili soruya böyle yanıt vermek, soruyu soranla yanıt veren arasında “sen sor ben söyleyeyim” türü bir ilişkidir. 


Böyle yanıt veren, demek ki, önceden bilgi (!)  sahibi!


Ahmet Bey’in şu dedikleri de anlamlı, Fenerbahçe’yi yıpratmaya yönelik bir tavrın belirtisi: 


“Ali Koç ile iyi ilişkilerim var. Aramızda bir dostluk var. Futbol dışı yanlış yapmam söz konusu değil. “


Bunun Türkçe meali, özür gerektiren durumu geçiştirme, kurumsal kimliğe saldırı ve kurumsal kimliği temsil edene kişisel bakış. 


Yani?


Ali Koç’a “futbol dışı yanlış yapmam”, ama Fenerbahçe başkanı olarak yaparım!


Yönetici Alper Pirşen’in maç sonrası, Ahmet Nur Çebi’nin iftirasıyla ilgili, maça gelinceye kadar yapılan girişimlerin neler olduğunu belge olarak değil “söz” olarak açıklaması üzerine- bu, ayrı bir yazı/değerlendirme gerektiriyor- ne mi demeli?


Son söz:


Fenerbahçe’yi ciddiye almamanın, aşağılamanın, iftiraya başvurmanın; ayrıca, hak yemenin bir bedeli olmalı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder