13 Aralık 2020 Pazar

Yönetenler de, Futbolcular da Fenerbahçe’yi Ciddiye Almıyor!

"Yönetim uyuma, taraftara sahip çık!”

Hani, eskiden, polisin tribünden taraftar alıp götürdüğü ya da yatıştırmak yerine taraftara saldırdığı zamanlar vardı ya, işte o zamanlarda tribünlerden bu slogan yükselirdi.

Dişli bir yönetici ortaya çıkar; taraftarı polisin elinden ya da gider karakoldan alırdı.

Şimdi buna öykünerek, biz de seslenelim:

Yönetim uyuma, Fenerbahçe’ye sahip çık!

*****

Yönetime niye seslendik?

Uzağa gitmeye gerek yok. 

Beşiktaş maçı önce ortamın gerilmesi üzerine, sadece kapalı kapılar ardında yürütülen ve Fenerbahçe’nin ciddiye alınmadığını belgeyen girişimlere bakarak…

Denizlispor maçından sonra, Başkan Ali Koç’un konuşması üzerine TFF’nin yayımladığı, hakemlerin arkasında sonuna kadar durulacağını açıkça ifade eden açıklamaya karşın, yönetici Alper Pirşen’in “Fenerbahçe konuşunca ciddiye alınıyor” demesi nedeniyle….

Dışa karşı, karşılıksız kalmasına karşın inatla sürdürülen “centilmenliğin”, yani şirin gözükmenin, dönüp dolaşıp sahaya yansıyan, sevinçte ve hüzünde kantarın topuzunu kaçıranların diliyle söylersek, “ruhsuzluğun” Fenerbahçe’yi getirdiği durum için…

Futbolu, bu arada basketbolu önemizleştiren magazinsel eylemler/ girişimler gözüyle baktığımız, Fenerbahçe’yi başka alanlarda yarıştırma/ birinci yapma, yapınca bununla övünme durumu için…

Yönetenlerin Fenerbahçe’yi ciddiye almadıklarını, sahaya bakarak, futbolcuların yönetenlerle aynı yolda birleştirdiklerini gördüğümüz için….

*****

“Centilmenlik”, bunun inatla sürdürüleceği vurgulanıyor, Fenerbahçe’yi tam bir “misafirperver” yapıyor Kadıköy’de!

Bu, yadsınabilir ama “skorbort” yalan söylemez! 

Fenerbahçe bir “dolu”, bir “boş” gidiyor!

Dışarıda “dolu”, içeride “boş”

Oysa “misafir umduğunu değil, bulduğunu yer”di.

Ama Kadıköy’e gelenler artık, puan olarak “umduğunu” alıp gidiyorlar. Ummadığı kadar da gol atıyorlar.

Bildikleri halde “Niye?” diyecekler için:

Fenerbahçe’yi uçurmak için geldiği düşünülen yönetimin 2,5 yılda 50 küsur futbolcu almasına karşın, işe yarayanların gönderilmesi/ dışlanması bir yana, savunmanın bir türlü oturmaması...

Savunma böyle olunca, Hamza Hamzaoğlu da, Fenerbahçe’ye karşı forvet özelliği olan 4 futbolcuya ilk onbirde yer vererek “kumar” oynama cesaretini göstermiyor, gördüğü “eksikliği” değerlendiriyor.

3 gol yiyen Fenerbahçe, ağır bir yenilgiden kurtuluyor.

(Sahaya bakıyoruz, tutuk, paldır küldür bir oyun! Dönüşleri ses getirdiği, çok önemsendiği için örnekleyelim: Katkıları yanında, Fenerbahçe’nin “iki ihtiyar”ı oynadıkları maçlarda, yenen gollerde pay sahibi. Bu maçta son düdük çalana kadar sahada kaldılar. Hakem, Gökhan Gönül’ü soyunma odasına göndermeyerek "kıyak" çekti. Hakeminin sahada tutmasını anladık diyelim, Erol Bulut’un sahada tutmasını nasıl anlayacağız? Açıkça, “İşte gözdeleriniz, birinci ve ikinci kaptanlık verdikleriniz, gördünüz mü, ben ne yapayım?” demesini mi bekleyeceğiz?

Aksayan, verimliliği düşen oyuncuyu, sayı olarak, değiştirme olanağı varken sahada tutmak, oyuncuya yapılan en büyük kötülüktür!)

*****

Fenerbahçe, “magazin”in içine girerse…


Cümle, sadece koşul bölümüyle ayakta; bu da dileyenin dilediği gibi düşünmesine olanak veriyor.


Dememiz o ki, Fenerbahçeli futbolcular, özellikle yöneticiler, “magazin”den uzak dursunlar. İçine bir girdiler mi, kurtuluş yok; futbolda “magazin”in başı, Fenerbahçe’de son yıllarda iyice “gözde” yapılan, pusuda bekliyor da…


Aslında buna pusu dememek gerekir. Çünkü o, aranandan çok, denize düşenin yılana sarılması misali “sarılan” biri. Aynı zamanda ona “alet” olacaklar da çok!  Hele, başarı bir gelsin, görün, futbolcular, magazine hevesli yöneticiler, ona nasıl “malzeme” oluyorlar.


Bir zamanlar, “Devletin isteği geri çevrilmez”e sığınarak “malzeme” olmak, sonraki  maçlardaki puan kayıplarıyla Fenerbahçe’ye zarar vermedi mi?


*****


Bazen umulmadık farklı galibiyetler, yenilgiler alınır.


Yenilgilerde bakılması gereken, nasıl bir mücadele içinde olunduğu, nasıl bir hırsla oynandığı…


Gole gereksinim olmasına karşın, aksayanlar anında değiştirilmiyor, verimliliği düşenler değil de mücadele edenler kenara alınıyorsa, işin içinde başka hesaplar var “kuşku”su gelir "kuş" misali “dal”a konar!


[Fenerbahçe, yeni dönemle birlikte “rekor”lar kırıyor; olumlu “rekor”larını rakipleri sıfırlıyor.

Dünkü ne?

Fenerbahçe’nin Süper Lig tarihinde kendi sahasında art arda 3 yenilgi alması (Konyaspor 2-0, Beşiktaş 4-3, Malatyaspor 3-0 kazandı)...

Bu, Erol Bulut için ikinci şansızlık:

İlki, Beşiktaş’ın  15 yıl sonra Kadıköy/ Saracoğlu’nda galibiyet tatması…]


*****


Malatyaspor yenilgisinden özellikle Erol Bulut, ders çıkarmalı!


Yol uzun, engellerle dolu; bir de Fenerbahçe kendi içinde engeller oluşturulmasın!


Eldeki futbolcuların verimli kullanılması yolları bir an önce bulunsun!


Önümüzdeki haftalardaki gidiş, gelecek için kimi ipuçları verecektir.


Fenerbahçe’nin içinde ve dışında rakipleri çok!


“İç rakipler” diyeceklerimiz en tehlikelisi! “O gitsin, şu gelsin” türküsü dillerden düşmez! Çok geçmeden, “o”lar, “şu”lar ad olarak “türkü”de dillendirilir.


Futbolcunun gözü kulübede, saha dışında yönetimdedir. Oralardan bir “ışık”, coşkuyu artıracak, umut verecek işaretler bekler. Göremediği zaman, kendisi de onlara uyar!


Denecek çok!


Unutmadan birini daha söyleyelim:


Transferleri kim yaptıysa sorumlu onlardır; çünkü başarı gelirse alkışı onlar alacak/tır.


Son söz:


Ödün veren, dün ne oldukları bilinenleri şu ya da bu görevle el üstünde tutan, başarıda pay kapmak içinde piyasaya çıkan ama hüsranlı günlerde arazi olanları görmezden gelen, içe dönük hoşgörüyü kitabından silen, gün gelir, yalnız kalır!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder