5 Aralık 2020 Cumartesi

Sazan Gibi Atlayan, Beşiktaş Başkanı mı, Fenerbahçe mi?

“Büyükler”in maçı varsa, maç öncesi ve sonrası ortalık şenlenir.

Önce gerilim, sonra boşalma!

Bu arada parsayı toplayanın, maç öncesi söylemlerin tersi bir tutum içine girilse de, gelen 3 puanın ya da “kupa”nın coşkusuyla, olumsuzlukları rafa kaldırılır.


Rakip haksızlığa uğraşım, doğranmış; sözgelimi Fenerbahçe-Beşiktaş maçı öncesinde olduğu gibi, Fenerbahçe "yalan"a sarılan ve arka çıkanlarca “ciddiye alınmamış”, yalnız (!) bırakılmış, kimin umurunda?


“Ciddiye alınmayan”, “yalan” (iftira da diyebiliriz) üzerinden gidilerek yalnızlaştırılanın bunda hiç payı yok mu?


Böyle soruların yanıtı sorunun içindedir, KDV’si içinde gibi…


*****

Maç sonrası okuduğum yazılardan biri, gözümden kaçanlar yok diyemem, ilgimi çekti.


Hakem camiası içinden iyi bilgi alan diye bilinen bir gazetecinin, Ömer Faruk Önal’ın yazdığı yazının ara bölümlerinden biri şöyle:


F.Bahçe tuzağa nasıl düştü!


1) Ahmet Nur Çebi, "Gelecek hakem arkadaşın, F.Bahçe ile ilişkisi olan şirketlerde çalıştığı söyleniyor" dedi.
2) Bu açıklama sosyal medyada köpürdü, çok ciddi alıcı buldu.
3) F.Bahçe hemen atladı, bildiri yayınladı; "Asla böyle bir şey yok" dedi.
4) Maçtan önce hakem üzerinden bir gerginlik sağlandı.
5) Beşiktaş, "F.Bahçe derbilerinde verilmeyen penaltılarımızın videosunu yükleyemiyoruz" açıklamasını paylaştı.
6) F.Bahçe, "ALGI" başlığı ile "Maç öncesi hakemleri baskı altına almaya çalışarak makus talihini yenmeye çalışmak" cümlesini paylaştı.
7) F.Bahçeli futbolcuların en az yarısı bizim ligin ahlâkını henüz bilmiyor.
8) Sergen Yalçın, atılmak için her şeyi yaptı.
9) On kişi kalan Beşiktaş, ortamı ve şartları bu şekilde lehine çevirmiş oldu.
Bunlar bilerek ya da bilmeyerek yapıldı. Ama olsun, bu strateji bizim ligde her zaman iş görür. Bunu çok iyi beceren "kişi" ve "kurumlar" var! 
(“Derbiden geri kalanlar, Türkiye gazetesi, 04.12.2020)



Sözcüklerin diliyle konuşalım biraz:


“Tuzağa düşmek” ne demek?

Mecaz anlamıyla, birilerince hazırlanan kötü bir duruma uğramak.


“(Bir lafın üzerine) hemen atlamak.”

Neyin ne olduğunu düşünmeden gerçek gibi benimsemek, sarılmak.


“Atlamak”, farkı biçimlerde de söylenebilir:


“Sazan gibi atlamak!”

Kolay kandırılma ve aldatılma durumu.

Yani?

Biri, ortalığa herhangi bir dayanağı olmayan bir laf atar, biri de o lafı ciddiye alır ve üzerine gider.


“Balıklama atlamak”:

Bir işe, bir eyleme, sonucunun ne olacağını düşünmeden girişmek…


*****


Konumuza, Ömer Faruk Ünal’ın dedikleri üzerinde duracaklarımıza gelelim:


Ortada ”tuzağa düşmek" yok!


Ya ne var?


Fenerbahçe’ye yönelik “yalan” üzerine kurulu “yıpratma eylemi”ne Fenerbahçe’nin suskun kalması, kapalı kapılarda ardında muhatabı, bir de “müdahil” olunmasını istenen TFF tarafından ciddiye alınmaması var.


Sonuçta, kurumsal kimliği savunma görevini unutma var!


Öncesinde ve devamında asıl var olan ise, “yalan”a bilinçli olarak sarılma var.


Üstelik inatla…


*****


Ömer Faruk Ünal, “güç durumlar karşısında, davranışlarını ahlâk ilkelerine ya da düzenli bir düşünceye göre değil, kişisel çıkarlarına en uygun düşecek biçimde ayarlayan tutum”u benimseyenlere nasıl bakıyor?


Söylenenlerin, kapalı kapılar ardında "yalan" olduğunun kanıtlanmasına/ gösterilmesine karşın, özür dilemeye yanaşmamak ortadayken, bu durum, kınama gerektirmez mi?


Ama görüyoruz ki  bu tavır,  “… bu stratejinin bizim ligde her zaman iş gördüğüne”,  “bunu çok iyi beceren 'kişi' ve 'kurumlar' olduğuna" bağlanarak, Beşiktaş’ın becerikliliğine bağlanıyor.


Ömer Faruk Bey, kuşkuya yer vererek, “Bunlar bilerek ya da bilmeyerek mi yapıldı” demesine karşın, sonuçta “bilerek yapıldığı”nda karar kılıyor.


“F.Bahçe hemen atladı, bildiri yayınladı; "Asla böyle bir şey yok" dedi.” demek,  sonraki maddede “Maçtan önce hakem üzerinden bir gerginlik sağlandı.” demenin anlamı şu:


Bu konuda Fenerbahçe suçlu!


Niye?


Yalanın üzerine gitmeyecek, yazarın deyişiyle “atlamayacak”, “bildiri yayımlamayacak”tı.


Yani?


Susacaktı.


Susunca şu algı yerleşecek, söylenen gerçeklik kazanacaktı:


Bak, sesleri çıkmıyor, demek ki söylenenler gerçek, tersi olsaydı kıyameti koparırlardı.



*****


Sona doğru…


Fenerbahçe yumuşak bir tepki göstermesine karşın suçlanıyor, suçlayan övgüye “layık” görülüyorsa, bunda bir terslik yok mu?


Ömer Faruk Bey, maç sonrası, yönetici Alper Pirşen’in- bunda eleştirilecek yanlar var-, kapalı kapılar ardında yanıtsız kalan girişimlerden, ortaya çıkarılan gerçeğe karşın özür dilenmemesinden hiç söz etmiyor. 


Oysa kınanacak bir durum var.


Ne acı ki, yalana dolana sarılanlara, “başarı için her yol mubahtır”ı doğru bulunuyor.


Aslında, hakeme yönelik ve Fenerbahçe’yle bağlantılı lafın üzerine bilinçi olarak, “sazan gibi atlayan” Ahmet Nur Çebi’dir. 


Kendini savunmamasan, yalana sarılanı birilerinin hatırı için incitmemek istersen,  yalana sarılanı değil de seni suçlarlar!


Futbolda olup bitenleri de, ülke genelinde gördüklerimizden soyutlama olanı yok.


Yani?


Son söz:


“Yalan”a sarılarak suçlayan değil, savunmada çekingen davranan, kibar bir tepki gösteren suçlanıyorsa, suçlayanların ve onları destekleyenlerin ona buna doğruluk dersi vermeye, yol göstermeye hakkı yoktur!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder