20 Aralık 2020 Pazar

Fenerbahçe, Kendi İçinde “Psikolojik Bunalım”a Sürükleniyor!

“Tepe”ye Yaklaşacağına “Dip”e Doğru Gitmek…


Bu, 07 Ekim 2018’de Saracoğlu’ndan oynanan ve 0-0 biten Fenerbahçe - Başakşehir maçından bir gün sonra yazdığımız yazının başlığı. 


O günün koşullarında Fenerbahçe’yi böyle anlatma gereğini duymuştuk.


Başlığı günümüze uyarlarsak şöylesi uygun düşer:


“Tepe”ye iyice yerleşeceğine olduğu yerde saymak, demir atmak!


“Dün”den farklı olanı, bir sikinmeyle “tepe”de olma olasılığını gerçeğe dönüşmeyle ilgili…

Bugünlerde dikkati çeken, aradaki “fark”tan çok, belli bir kesimin, açıkçası Başkan Ali Koç’un, “sayelerinde seçimi kazandığını” söylediği “gözde taraftar”ın bakışı.


("Seçimi şu taraftar sayesinde kazandık." gibi bir cümle/ yaklaşım bir başka başkan tarafından dile getirildi mi, bilmiyorum! Ama uzağa gitmeye gerek yok, Galatasaray tökezlediğinde, içe dönük ne ölçüde gürültü koparılıyor?)

 

*****

“‘Tepe’ye Yaklaşacağına ‘Dip’e Doğru Gitmek”ten alıntı (*):


“Yönetim istifa!” 

Statlarımızda tribünlerin moda sloganı. Bu, Fenerbahçe’de bu yıl kabuk değiştirdi. Şimdiki moda, destek verilen yönetimin getirdiği teknik direktörün gitmesini istemek…

Günümüzde her şey değişiyor ya…

Bir zamanlar “hormonlu”, “hormonsuz” sözcükleri vardı. Günümüzdeki ise “doğal”, daha afilisi “organik”…

Maç sonrası, bir tribünde toplananlar buyuruyor:

“Takım buraya gelecek!”, 

“Ali Koç takımı buraya getir!”, 

“Cocu gidecek, Ersun Yanal” gelecek!”

Takım geldi diyelim, ne olacak?

Geçen hafta Rize’de ne olduysa…

Futbolcular, seyirci huzurunda sorguda; yanlarında jandarma Comolli…

İstanbul’daki taraftarı Rize’dekinden küçük görmeyi İstanbul’daki kendisine nasıl yedirir?

İstenenin taraftar sayıldığı, istenmeyenin sayılmadığı bir yerde, istenen, daha neler  ister neler!

Açılan bu yanlış yoldan bir an önce dönülmeli, o yol, “isteyen taraftar trafiği”ne kapatılmalıdır. Böyle giderse, teknik direktöre ve futbolculara yönelik sloganlar, şu anda slogan dışı kalanlara yönelir.


*****


“Dün”ü bugüne taşımak!


Bakıyoruz, iki yıldan fazla bir zaman geçmiş, değişen sadece takvim yaprakları.


“Bakış” ya da “kafa"lar aynı!


Geçen zamana, yaşananlara, yanlışlara karşın “dün” bugünde yaşanıyor, yaşatılıyor.


Hem “iç”te hem “dış”ta…


İnsan, yanlışlardan hiç ders çıkarmaz mı?


Gücü elinde tutanlar, ders çıkarmıyorsa, onların ve destekçilerinin de şundan bundan yakınmaya hakkı hiç mi hiç yok!


Anlamayanlara, anlayıp da aynı tavrı sürdürenlere,“fark yoku” anımsatalım:

 

“Yönetim istifa”nın unutturulması, tarihin çöplüğüne gönderilmesi…

“Dünkü moda”nın sürdürülmesi, yani sadece teknik direktörün istifaya çağrılması…

Kimi futbolcuların “hedef tahtası”na konması, kovulması yolunu açma çabaları…

“Dış”tan duyulan, Fenerbahçe’nin yolunu kesmede “usta” aynı “ses”lerle buluşma…


(“Yönetim istifa”, “bilmem kim istifa”, “hükümet istifa” sloganlarının atıldığı ortamlarda bu tip sloganları ağzıma almadım, sustum. Sloganları attıranlardan çok, atanların tepkilerini o anki ortamın havasına vererek  olağan karşıladım.)


*****


Unutturmak, “hedef”i yanlış göstermek!


Fenerbahçe’de art arda gelen yenilgiler, bir süredir, dıştan gelenler ayrı, Başkan Ali Koç’un “seçim kazandırmak”tan ötürü övdüğü, sahiplendiği taraftar grubunun sözcülerini harekete geçirdi; şu slogan piyasaya sürüldü:


Erol Bulut istifa!


“İstifa” sloganlarını daha çok, “gizli” niyetlilerin dışında, takımının başarısıyla coşmaya, eşin dostun yüzüne güleç yüzle bakmaya hazırlanmak varken, hüzne bürünmeye yorarım!


Sorular çok, işte biri:


Gelende gidende yönetimin, başta başkanın hiç sorumluluğu yok mu?


Yaşananlara, “istifa”yı sadece teknik direktörle sınırlı tutanlara göre dün de yoktu, bugün de yok!


Bakış böyle olunca, dıştakilerle aynı çizgide buluşma, Fenerbahçe’nin içine sokulduğu “psikolojik bunalım”ı derinleştirmekten başka işe yaramaz.


*****


Teknik direktöre indirgenen “istifa”, kafaya takılan kimi futbolcuların kovulması için gösterilen çabalar, “daha daha da” diye pompalanan transfer istemeler, açıkçası, “takım sevgisi” ile açıklanamaz!


Buna bir ad bulmak zor da olsa, en hafif deyişle “içten engellemek” en uygun düşeni olur; çünkü bu yol, dıştakilerin çabalarına haklılık kazandırır!


Sorunu ya da sorumluluğu, daha dün gelen ama ekibiyle gelemeyen, çiçeği burnunda teknik direktöre, birkaç futbolcuya indirgemek, hakemlerden, medya denen kesimin “gül”lerinden, “bülbül”lerinden kaynaklanan engellemeleri unutmaktır aynı zamanda.


Fenerbahçe, sahada yılllardır rakiplerle mücadele etmenin yanında, hakemlerle de mücadele ediyor. VAR’ın gelmesi, teknolojik olanaklardan yararlanma, sorunları çözmedi, doğrama/ kollama gibi alışkanlıkların sürmesi için “kılıf” oldu.


Sözgelimi son maça bakarsak:


Kimse Gaziantep’in mücadelesini küçümseyemez. 


Ama sahada ve VAR’daki hakemin, görüntü saklayan ve istediği görüntüyü servis eden yayıncı kuruluş da dahil,  Fenerbahçe’ye karşı değişmeyen tavırları bir yana bırakılarak maça/ maçlara bakılmaz. 


Ne hikmetse, ofsayt diye iptal edilen gol, verilmeyen penaltı…


Bu, doğru bir saptama mı?


Bunu başka maçlardaki benzer daha ağırı ya da hafifi düşüldüğünde, sıra Fenerbahçe’nin lehine olacaklara gelince “yok” sayılan pozisyonlara bakarak yapıyoruz.


Bunlar verildiği zaman, durum değişmeyebilir, Gaziantep yine de 3 puan alabilirdi. O zaman hakem bahanesi/ etkisi ortadan kalkacağı için, teknik direktöre, kimi futbolculara yönelik eleştiriler haklılık kazanırdı. Ama bu, yine “istifa”yı inatla gündemde tutmak gerekçesi olmaz/dı.


*****


Sona Doğru…


Fenerbahçe, “tepe”ye iyice yerleşeceği ve rakiplerin uzaktan bakacakları bir görüntü vereceğine, sonuçlarda “hakem eli” olduğu, bir de içten ve dıştan “psikolojik”  girdaba sokulduğu için bu durumda.


Takımı, yönetimin “yalnız”, saldırılara açık bıraktığını da söylemek farz oluyor.


Başkan, magazinsel işlere kafa yoran, kendine yontanlarla yürür, taraftarı eğiteceğine (!) bir kesimin suyuna göre hareket etmeyi sürdürür, başarısızlıklar gündeme taşınınca, bunu dündeki başkana keserse ya da kesilmesine göz yumarsa, umut, Kaf Dağı’nın ardındadır!


Gidiş, olumlu yöne kayabilir mi?


Mümkün!


Bunun da çözümünü “dün”den ders çıkarması gerekenler, başta Başkan Ali Koç sağlayabilir. Şöyle çevresine bakabilir. Sözgelimi, Orhun Yazıtları’nda Bumin Kağan ve İstemi Kağan için şu söylenenleri “hayata” geçirebilir:


“Bilgili Kağan imişler, cesur Kağan imişler. Buyrukları yine bilgili imiş. Onun için ülkeyi öylece tutmuş, ülkeyi tutup töreler düzenlemişler.”



Ya, tutulan yolun doğruluğu ısrarla belirtilirse ne olacak?


Gözler, üyelere çevrilecek, o zamana kadar da, her zaman olduğu gibi, “atı alan Üsküdar”ı geçmiş” olacak; yeniden başlandığında, bu kez “Üsküdar’ı biz geçeriz” demelerle umut pompalanacak!


Her fırsatta söylüyoruz:


Rakip resmi ağızlar, hakemler, MHK, TFF, yayıncı kuruluş… Fenerbahçe’yi ciddiye almıyor. Fenerbahçe adına konuşanların, başka Başkan Ali Koç’un dedikleri havada kalıyor. Bakmayın, çocuk kandırır havalarında olan ve siyasetçi söylemlerine sığınan yöneticilerden Alper Pirşen’in “Fenerbahçe ciddiye alınıyor” demelerine.


Tedavi, “psikolojik bunalım”dan kurtulma “ilacı”, Fenerbahçe’nin kendi elinde!


Kalıcı olan kurumsal kimlik, bunu temsil edenler bugün var yarın yok olacakları için, o da…


Son söz:


Fenerbahçe’nin “psikolojik bunalım”dan kurtulması, güven duygusu verilmesi, dışarıya yansıyan çok başlılık görüntüsünün silinmesi için, gönderme getirme konusunda teknik direktör-futbolcudan önce başka alanlara el atılmasıyla sağlanabilir!


(*)

https://turgutcelik.blogspot.com/2018/10/tepeye-yaklasacagna-dipe-dogru-gitmek.html#more



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder