16 Ağustos 2022 Salı

Jesus, İşi Sıkı Tuttu: Gol Yağmuru!

İlk hafta kendi evinde Adana Demirspor’a yenilen Giresunspor gelmiş, Galatasaray’ı İstanbul’da 1-0 yenmiş …

Beşiktaş, deplasmanda 31. dakikada 3-0 öne geçtiği Alanyaspor maçını 3-3 bitirmiş …

Takımı ilk hafta kendi evinde Ümraniyespor’la 3-3 berabere kalan Fenerbahçe taraftarı sevinmesin de ne yapsın! 


Ümraniye karşısında, uzatmalarda yenilgiden kurtulup beraberliği sağlamak, buruk da olsa bir sevinç!

Şöyle, Fenerbahçelilerin sosyal medyaya dökülen sözlerine bakıldığında sevinenlerde bile bir “kaygı” var/dı; gücü zayıflayan siyasilerin “birlik beraberlik” nutuklarına benzer deyişlerden bunu anlamak mümkün.


Kuşkusuz asıl, aynı zamanda gizli sevinen, daha işin başında eleştiri oklarının yönetildiği Jesus, transfer konusunda verdiği sözleri şu an yerine getiremediği için Başkan Ali Koç olmalıydı!

 

Başkasının vurduğu “darbeler”le sevinmek de sonuçta bir hak!


İki ezeli rakip puan yitirdiği için mi?


Bizce o görünüşte, görünmeyeni ise, bakın rakiplerimizde de işler iyi gitmiyor, onlarda da taşlar yerine daha oturmamış gibi bir yaklaşım!


*****


Fenerbahçe, 3 günde bir maçla tamamlayacağı 14 günlük süreyi nasıl atlatacaktı?


15-29 Ağustos arasındaki “zorlu” maçlar takvimi şöyleydi:


Kasımpaşa (15 Ağustos, deplasman) 

Austria Wien (18 Ağustos, deplasman)

Adana Demirspor (22 Ağustos)

Austria Wien (25 Ağustos)

Konyaspor  (29 Ağustos, deplasman)


Fenerbahçe, “VARAN: I” dedi, geçen hafta Başakşehir’e 4-0 yenilen Kasımpaşa’yı 6-0’lık skorla geçti.


16. dakikada Kasımpaşa’dan Hasan Emre Yeşilyurt, doğrudan kırmızı kartla soyunma odasının yolunu tutunca, daha 8. dakikada 1-0 öne geçen Fenerbahçe’nin iştahlı oyununun artacağı belliydi. 


(Kırmızı karttan bir dakika önce Kasımpaşa’nın attığı gol, ofsayt olmasaydı, Fenerbahçe’nin “yemeden atmam”, “Atarım da yerim de” diyeceğimiz oyun felsefesi (!) yine “nüksedecek”ti!)


“Kaygı” taşıyan sorular her zaman var/dır:


İştahlı oyuna karşın,  önceki maçlarda olduğu gibi, top kapmada ve kaptırmada ustalık (!) sürerse, sıkıntı olacak, fırsatlar tepilecek miydi yine?


Bu kez, “harcama kalemi” diyeceğiz, fırsatları tepmeler azaldı.


Valencia, yine saç baş yolduruyordu ki, King’in golünden sonra kafayla attığı golle harcadıklarını unutturdu, ikinci yarıda bir kez daha kendini gösterdi.


İlkyarıyı Emre Mor’un attığıyla 3-0 önde kapatan Fenerbahçe’nin keyfine diyecek yoktu.


İkinci yarıda ilkinden daha hızlıydı.


Hakemle çok konuşuyor diye Slovacko maçında sahadan alınan Arda Güler, bu kez ayaklarını konuşturdu, son iki golü 6 dakika içinde atarak skoru 6-0 yaptı.


*****

Jesus, deneye deneye en iyisini, kafasındakini bulacak; ama önemli olan ise süresinin kısa olması.


Her galibiyet iyidir, kimi ayrı bir tat verir. Ancak hüzünden sonra sevinç getiren galibiyetlerin “gevşetici”, “rahatlatıcı” ve “böyle sürüp gider” algı taşımaya yatkın olması bir tehlike aslında …  


Bir başka deyişle “rahatlatıcı olma”, bazen “tuzak”tan farksızdır!


Önceki maçlarda seyredeni, kuşkusuz bizi de yoran oyun, bu kez “keyif verici” oldu. Çünkü top kapma ve kaptırma ustalığı (!), yerini yardımlaşmaya bırakmıştı. Ama bu 

yine de vardır; bundan kurtulmak gerekiyor.


İlle de golü ben atacağım “huy”unu, bunu daha çok, Emre Mor’da görüyoruz. 


Bir ara Arda Güler’in okul bahçesinde arkadaşlarıyla eğlenir, top kapmaca oynar gibi oynaması da bir başka sorun, “huy” olarak gözüktü bize. 


Juses, bu pozisyondan giderek, Arda’nın bu tavrının nasıl “huy”a dönüşeceğini ne güzel saptamış:


“Arda, oynadığı zaman kendi futbolunu göstermek istiyor, bazen bir şeyleri tek başına yapmaya çalışıyor. Bugün de 20 dakika oynadı ve kendini göstermek istedi. ‘Kendini gösterme baskısı altında oynama, çok yetenekli bir oyuncusun, kendi futbolunu oyna.’ dedim. Aslında maça iyi başlamamıştı, dediğim gibi kendini gösterme telaşıyla biraz fazla tek başına oynamaya çalıştı. Fakat sonra toparladı ve güzel bir performans sergiledi, 2 gol attı.”


*****



Sona Doğru…


Skora bakıldığında maçın kolay geçtiği anlaşılır.


Jesus’un “kolay olma”yla ilgili iki saptaması, kuşkusuz maçı izleyenlerinin bakışıyla da örtüşüyor:


"Bir, oyuncularım maça çok iyi bir balangıç yaptı. kincisi ise rakibin gördüü kırmızı kart maçı kolaylatırdı." 


16. dakikadaki kırmızı kart olmasaydı Fenerbahçe yine kazanırdı; Kasımpaşa’nın yapacağı bir şey yoktu.


(Kasımpaşa teknik direktörünün istifa etmesi ilginçti! Özellikle beklenmeyen yenilgilerin ardından istifa etmek, olağandı. Ama burada ilginç, ilginç olduğu kadar da olağandışı bir durum vardı:

Kasımpaşa sanki kendi düzeyinin çok altında bir takım karşısında hizmete uğramış, taraftar ayaklanmış da, teknik direktör taraftardan özür dileyerek istifa ediyor. Biz bunu garip bir istifa olarak görüyoruz. Fenerbahçe’ye yenilen hangi iddiasız takımın teknik direktörü maç sonrası hemen istifa ediyor? Bunun bir örneğini bilmiyoruz, bilen varsa, anımsatırsa memnun oluruz.

Yoksa, teknik direktör, Fenerbahçe’yi eli boş göndereceğim diye “iddia”ya mı girdi?) 


Fenerbahçe’yi daha iyi değerlendirmek için, bu ay içinde perşembe ve pazartesi günleri oynayacağı maçların sonuçlarına bakmak gerekecek.


O zaman?


Son Söz:


Seni övene değil de, sana eleştirel açıdan bakana kulak vereceksin; çünkü seni ileriye taşıyacak olan, senin göremediklerini, gözünden kaçanları görendir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder