15 Eylül 2018 Cumartesi

Sancılı Değişim!

Fenerbahçe’nin Süper Lig’deki ilk 4 maçına bakalım:
İlk maçta, Bursaspor maçında goller Giuliano ve Josef  de Souza’dan geldi. O maçta ilk onbirde yenilerden Ayew ile Barış Alıcı vardı.

Malatya’da Giuliano yoktu; ilk onbirde eskilerden Josef  de Souza, yenilerden Ayew  ile Slimani vardı.

Göztepe maçında Ayew ve  Slimani, ikinci yarıda Barış Alıcı vardı, Josef  de Souza yoktu.

Dördüncü maçta Kadıköy’de ilk onbirdeki yeniler: Harun, Ayew, Reyes, Slimani. İkinci yarıda yenilerden Reyes  çıktı,  Mehmet Topal; Mehmet Ekici çıktı, yenilerden Frey girdi.

Sonuç: Fenerbahçe’nin bu yıl ilk iki golünü atan, dolayısıyla ilk galibiyeti getiren Giuliano ve Josef  de Souza bugün yok.

Görülüyor ki ilk maçta sadece takvim yaprakları değişmişti; futbolcular yerinde kalmıştı!

İlk maçta, dün kimilerince yıllarca, özellikle geçen yıl aşağılanan, dışlanan o sahadakiler, yeniden dirilmediler, zaten vardılar, sanki mesaj verdiler:

Biz dün de buradaydık, siz yoktunuz!
Şimdi kendi evimizde sizlerle daha da var olacağız!

*****

Fenerbahçe’de ne değişti?

Fenerbahçe’de tribünlerin rengi ve havası değişti; olması gereken oldu. Yönetim değişikliği bunu sağladı. Dün gelmeyenler, gelenlerden de “köstek” olanlar, bugün geldiler; her zaman gelen ve destek olanlara katıldılar. Dağınıklık, şimdilik gitti. Gitti diyoruz, çünkü bizde futbol seyircisinin (taraftar da diyebilirsiniz)  sağı solu belli olmaz. Farklı konumda, işte güçte olsalar da, eğitim düzeyleri çok farklılık gösterse de, kantarın topuzunu kaçırmada birleşiyorlar.

İlk hafta Kadıköy’de Bursaspor galibiyeti umut vericiydi.

Bakışlar farklıydı. 

Genel bakış mı?

Galibiyetin taraftarın desteğine bağlanması…
Daha açıkçası, taraftar sayesinde maçın kazanıldığının vurgulanması…
Futbolcuların soyunma odasına gittikten sonra, Ali Koç’un, futbolcuları sahaya çağırması  ve yönetim kurulu üyelerinin eşliğinde tribünlerde kalan taraftarı selamlaması… 
Futbolcuların ürkek tavrı (!), yöneticilerin maçı kendilerinin kazanması, tribünlerin biz kazandırdık havası…

Görüntü, kuşkusuz güzel, olması gerekendi.  Ama asıl olması gereken, sadece galibiyetlerde takımı alkışlamak değil, yenilgilerde de aynı tavrı göstermektir.


*****

Fenerbahçe’nin kaderi değişecek mi?

Yönetim değişince hemen değişeceği sanılan… Oysa “değişme”lerin toplamı olan “değişim”, sancılıdır!

(Yakınılan, duruma göre “engel” görülen TFF, MHK yerinde duruyordu. Destek veriyor olan, ama pusuda bekleyen bilumum “köşe” ve “pencere” sahipleri de mutluydu! Ceza kesen, bağışlayanlarda bir değişiklik göze çarpıyordu.)

Teknik direktör değişikliğinin her şeyi birden değiştireceğini sananlar çoktu.  Oysa resmi maçlardaki savrukluk, sistemsizlik, hazırlık maçı oynuyor havasının getirdiği denemeler, daha başta sıkıntılar yaratmaya başladı. 

Geçen yıl toplanan puanların çoğunu dışarıda toplayan ve 4 yenilgi alan Fenerbahçe, bu sezon art arda gelen iki dış maçtan eli boş döndü.

Evkur Yeni Malatya ve Göztepe maçlarında yenen tek golle üçer puan bırakıldı.

Anadolu takımlarının, Kadıköy’de, ilk maçta Bursaspor, dördüncü maçta Kayserispor örneğinde olduğu gibi gösterdiği direnci, yitirilen o ilk iki maçta gördüğümüzü kimse söyleyemez. 

Yani?

Fenerbahçe, oyununun karşılığını alamadı; kazananlar gibi, fırsatlar sağa sola takılmasaydı, kazanırdı. 

Son 3 maçla ortaya çıkan başarısızlık faturasını kime keseceğiz?

Başarıda pay alma kuyruğuna girenler için en kolayı faturayı kimi futbolculara ya da teknik direktöre kesmek. Ama şu da var: Uçaktan inenlerin kendilerini Samandıra yerine “sahada” bulmalarının sorumlusu, başarıyı sahiplenenler değil!

Teknik Direktör Cocu, daha neyin ne olduğunu anlamadan, Benfica maçları ayrı, kendisini bir boşlukta bulmuş olmalı. 

*****

Açıktan ilk “atış”lar, Kayserispor yenilgisinden sonra Cocu’ya yöneldi.

Bugünlerde gündemde Ali Koç var.

(Öteden beri, “pencere”si ve “köşe”si olanlardan kimilerinin oralardan ahkâm kesmeleri, iç didişmeyi körükleme üzerine kurulu. Eleştirel yaklaşımlar olmuyor değil oluyor, ama onların etkisi, sürekleyici yanı yok. Başkalarının gözündeki “merteği” görmeyenlerde, Fenerbahçe/ Fenerbahçeli dendi mi, “çöpü” dağ yapma huyu kabarıyor.

Daha önce futbolculara yönelik “gitsin” türünden söylemler eylemle birleşme eğilimi gösterince, bunun Fenerbahçe’ye zarar vereceğini gören Ali Koç, Hasan Ali Kaldırım’a gösterdiği o hoş yakınlıkla şimdilik o yolu kesti.)

Fenerbahçe böyle mi gidecek?

Önce Konya’dan 3 puanla dönülmesi gerekiyor. Çünkü sırada Beşiktaş maçı var. Bu iki maçta işlerin ters gitmesi, her ne kadar şampiyonluk sözü vermedi dense de Ali Koç’u zorda bırakabilir. Bir toparlanma, ilerideki haftalarda o 3 yenilgiyi unutturabilir.

(“Sabreden derviş muradına ermiş”e sığınarak, beklemek, gelişmeleri izlemek gerekiyor. “Bu yıl olmasa gelecek yıl…” diyenler olursa, dün ne denmişti ona bakıp bir karar verilmeli. Tutarlılık varsa “alkış”, yoksa dileyen dilediğini söyler.

Dün, sahadaki şampiyonluk da iyidir, ama asıl Yargı’daki şampiyonluk önemlidir bizim için dediğimizde bize karşı çıkan, bazen de köpürenlere selam olsun!)

*****

Sona Doğru…

Birkaç maça bakarak “Her şey bitti”, “Bu iş tamam” türü kesinlemeler, günübirlik düşünenler için geçerlidir. Aynı havayı soluyanlar çok olduğu için ses veren de çoktur. Üstelik, bu havayı soluyanların unutmak gibi bir yetenekleri (!) vardır.

Dün dediğini unutan, hiçbir şey olmamış gibi yeni sularda yüzmeye başlar.

Geçen yıl, ilk dört maçta elde 5 puan vardı, bu yıl 3 puan…

Geçen yılki başta ve sondaki durum göz önünde tutulduğunda, yol kesmeler olmaz, VAR, varlığını/ hak yemezliğini kanıtlarsa yol kesilmez. Ama burada VAR’ı yok sayacak hakemler bir engel olabilir. Bu yıl, bir başka engelin kalkmış olması da, umut verici. Özellikle geçen yıl, Fenerbahçelile için en acı olanı da oydu:

İçten vurmak, çökertmek…

İç sahadaki puan kayıplarında, şampiyonluğun kafesteki kuş misali uçmasında payı olanlar, söz ve eylemleriyle bununla övünenler, bugün destek yarışında en önde yer almakta hiçbir sakınca görmüyorlar.

Kötü mü?

Hayır iyi; her koşulda takımını desteklemek, “iyi günde de kötü günde de…” takımının yanında olduğunu hissettirmek, “taraftarlığın şanı”ndandır.

Ama…

Son söz:

Dün öyle bugün böyle davrananlar, “tutarlılık” denen kavramının içine zor girerler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder