7 Eylül 2018 Cuma

İstanbul’dan Kaçırılan Milli Takım Trabzon'da

Düne dönmeye ne dersiniz?

TFF, Alaçatı baskın girişiminden sonra, Fatih Terim’den kurtuldu; ama tazminat belasından kurtulamadı.

Fatih Terim’e Türkiye Futbol Direktörü unvanıyla yol verilince, arayış başladı.

TFF, aradığını sonunda buldu.
Medya, özellikle “Büyük”lerde iş bulmadığı Lucescu’ya iş bulununca bir sevindi bir sevindi ki… TFF Başkanı, yabancı ellere, Lucescu’nun ayağına gitti; “özel jet”le güzel ülkeme getirilen Lucescu, gelir gelmez, kulağına üfleneni dillendirdi:

“Yabancı oyuncu sayısı sınırlandırılsın.”

Devreye Başbakan da eşini örnek göstererek  girdi:

“Maç seyretmeye oturuyoruz, hanım 3 dakika sonra ‘Değiştir kanalı, bunların arasında hiçbir Türk ismi yok, başkasının maçından bize ne?’ diyor. Böyle taşıma suyuyla değirmen dönmez. Kendi çocuklarımızı yetiştireceğiz. Dünya yıldızı yapacağız. Dünya kadar para veriyoruz bunlara…”

Nabız yoklamalar sonuç vermedi; sorun, gelecek yıllara yayıldı!

Oysa seyredilenler, “milli” maçlar değildi. Öyle olunca da, futbolcuların sırtlarında “Türk ismi” olması gerekmiyordu; Milli Takım için de TC yurttaşı olması yetiyordu.

Ama Milli Takım sahaya çıktığında formaya bakan bunun Milli Takım olduğuna nasıl inanacaktı? Futbolcuların “Türk ismi” taşımaları yetmiyordu; onların forma rengi/ biçimi ve yarattığı görüntüsü, bizim temsil etmiyordu!

Neymiş?

Turkuaz, Türk rengiymiş!

(Türkçe Sözlük, turkuaz için diyor ki:
Yeşile çalan açık mavi renk, Türk mavisi.)


*****

Yaşlı Lucescu, Milli Takımı ileriye taşımak için “gençleştirme”nin önemini kavramıştı!

TFF de gençleştirmeden yanaydı. 

Oysa ortada bir çelişki vardı. Teknik direktör, yaşlılarda ilk sıradaydı. 

Genç oyuncu yetiştirmeden söz ediliyor, bu görevin de TFF’de olduğu havası yayılıyordu. Genç futbolculardan yararlanmak başka, genç futbolcu yetiştirmek başka. TFF’nin genç futbolcuları Milli Takım’a alarak “yetiştirme” gibi bir göreve soyunması neye hizmet edecekti?

Neyse, turkuaz rengi formalardan kurtulduk.

23 Mart'ta İrlanda Cumhuriyeti ile Antalya Stadyumu'nda oynanan maçta yeni formalar sırtlara geçirildi.

Sevindik!

TFF, yaptığı açıklamayla duygularımızı okuyordu.

“Formalar, Türk kültürünün benzersiz tarzı ve milli gururunun zarif bir yansıması olarak tasarlandı.”

“Türk Milli Takımı'nın en önemli simgesi olan Ay-Yıldızlı arma, kalbin tam üstünde büyütülerek yer aldı.”

“Tamamen kırmızı renkten oluşan iç saha forması ve beyaz renkteki deplasman formasının göğüs kısmından geçen bant, formaya göz alıcı bir estetik kazandırırken, Milli Takım ruhunu da zirveye çıkartıyor.”

Ama sevincimiz yarım, hiç yoktan diye de avunuyoruz. 

*****

Dün, dünde kaldı geldik bugüne…

Bütünüyle olmasa da renkleriyle milli formaya döndük.

Yeter mi?

Yetmez; daha dönmemiz gereken bir “milli ruh” var.

O da ne mi?

Bizim yanıtımız, 2014’te yazdığımız Futbolda “milli ruh” ve Fatih Terim’in “ruh hali” başlıklı yazıda:

Milli Takım’a, tribünlere bakanlar, mutlaka soracaklardır:

“Milli ruh” kalmış mı?

Ne gezer; ne futbolda ne de başka alanlarda...  

Hem “milli”, hem de “ruh" buharlaşmış; ara ki bulasın!. Bulunamadığı için de, sorulacak her sorunun yanıtını zahmet edip düşünmeyen ya da yanıtı “biat edilen”lerden bekleyenler, elleri böğründe bağlı olanlar, “çağrılan ruh”a sarılmış olmalılar!..

Niye böyle?

Çok uzaklara gitmeye gerek yok; “yakın geçmiş”e bakmak yeterli:

Tribünleri dolduranlar, “Dağ Başını Duman Almış”, “10. Yıl Marşı”yla coşar, futbolcuları coştururlardı.  Artık, o “marş”lar tarih olmuşa benziyor. Doğanın boşluk kabul etmemesi misali, bunların boşluğunu, Mehter Marşı dolduracak bu gidişle.

Oysa o iki “marş”ın havası, taşıdığı “ruh”, çok farklı. Ötekinde, “cenge gitme”nin havası var. Futbol bir “cenk” olmadığına göre, kimileri öyle görse de, "milli ruh”a uygun olan, hangisidir diye sormaya gerek kalıyor mu?

Varsa yoksa, herkesin olan milli takım değil, kendi takımı!.

******

Turkuaz renkli formalardan kurtulduk; “milli renkler”e döndük.

“Milli ruh” döner mi?

Milli Takım, Anadolu turnesine çıkmış tiyatro topluluklarından farksız.  Özellikle İstanbul’dan kaçırıldı Milli Takım. Kaçıranlar, bir bakıma haklı. Kendi statlarındaki milli maçlarda, “milli ruh” yerini “takım ruhu”na bırakıyor/du. Başka takımdan, özellikle de “Büyükler”den olan futbolcular, sırtlarındaki formaya bakılmaksızın “ezeli rakip” gibi görülüyordu. 

Maç, milli maç olmaktan çıkıyordu.

Milli Takım, İstanbul’dan Anadolu kentlerine taşınınca, ne oldu?

Türkiye Kupası finali de öyle… O da Anadolu turnesinde…

Futbolumuz gelişti mi?

*****

Sona Doğru…

İstanbul’dan kaçırılan A Milli Takım, EURO 2020 için, UEFA Uluslar B Ligi 2. Grup’ta ilk maçına Trabzon’da çıkacak.

TFF’nin umudu Lucescu…

Lucescu’nun umudu gençler…

Sizin umudunuz? 

Yanıt, üstü kalsın misali sizde kalsın.

Son söz:

Bizim için kusursuz bir maç olması dileğiyle A Milli Takım’a Rusya karşısında başarılar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder