7 Şubat 2019 Perşembe

Aziz Yıldırım’ı Öteki Başkanlardan Farklı Yapan Ne?

(Bu yazı 21 Mart 2016'da yazıldı. Aynı gün milliyet.com.tr ve Milliyet Blog'da yayımlandı. Yazı her iki kaynaktan da kaldırıldı.)

Ama önce bir soru:

Ötekiler, neyin peşinde?

Vergi cezalarının bağışlanması...

Borçların silinmesi...

İçeride ve dışarıda zorda kalınca, tökezleyince “Devlet Baba”nın el uzatması...

Devletin binde 3 faizle 10 yıla yayılan kredi vermesi...

Devletin stat yapması...

Maç tarihlerinin ve yerlerinin, seyirci durumunun kendilerine göre ayarlanması...

“Asıl” rakip sayılanın “zor”a sokulması, “ganimet”e konulması...

Yani?

Her daim devlet korumacılığı, kibar bir deyişle, devletin sırtında “kambur” olmak!.

Ayrıca?

Devamında devletten beklenen, “söz dinleme”, “uysallık bedeli” olarak, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin, yanlışların/ olumsuzlukların göz ardı edilmesi...
Sonra?
Yeni bir sayfa açılsın, gelsin yeni kaynaklar...
Ama...
“Devlet, vereceğine karga, alacağına şahin”i, “bir başına hareket eden”e uygulamayı aklına getirmesi...
*****
Aziz Yıldırım ne istiyor, ne yapıyor?
“Adalet”, “eşitlik” ilkelerine uyulmasını...
Ötekilerin dile getiremediği talepler, çözümler, öneriler, tepkiler hep ondan:
Sinemadan alınan KDV % 08, maç biletlerinden alınan ise niye % 18?
Hesabı sorulmayan borçları ödemek için devlete el açanlardan böyle uygar bir öneri duydunuz mu hiç?
Duyamazsınız, çünkü biletlerden çağdaş bir KDV alınması onların ilgi alanların dışında...
("Biletlerden yüzde 18 alınıyor. Halbuki sinema ve diğer etkinliklerden alınan oran yüzde 8… Bunun dışında forma ve saha içindeki reklam alanlarından sizden pay alıyor. Baktığınızda hiçbir katkısı yok. Devlet her şeyden pay alıyor, ama size geldiğinde kanun çıkartıyor ve hakkımızı vermiyor.")
Stat adı için alınan paranın % 25’i devlete gidiyor.
(“Devlet, madem, kulüpleri içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan kurtarmak istiyor, o zaman bu kadar vergi kesmek niye?”)
Devlet, kulüplerin amatör şubelerine katkı yapsın...
(“15 senedir dile getirdik, ama her zaman şu söylendi: ‘halledeceğiz, kanun çıkaracağız, bunları yapacağız.’ Ancak geldiğimiz noktada bunların yapılmadığını görüyoruz. (...) Futbol hariç diğer branşlar açık veriyor. (...) Türkiye’ye çok sayıda sporcu kazandırdık. Olimpiyatlarda derece alan ve Dünya Şampiyonu olan sporcular yetiştirdik. Ama artık Fenerbahçe camiasının ve spor kulübünün karar verme noktası gelmiştir, bu kararı da genel kurul verecektir.”)
Türkiye Kupası, kulüplere değil, TFF’ye kazandırıyor.
Türkiye Kupası’nın bir “yük” olduğu ortada.
Hangi kulüp başkanı, yöneticisi bunu dile getiriyor?
Getirmiyor, getirmediği gibi de dile getirene tavır alıyor. Çünkü onlar, hak arama mücadelesi vermek yerine, hak arayana tavır almayı yeğliyorlar. Çünkü yayıncı kuruluşa bağlı olanlardan medet umuyorlar. “Aman bizi zorda bırakacak söz ve  tavırlardan kaçının...”
Oysa Aziz Yıldırım, yaranma yolunu değil, direnme, hak arama, elde etme yolunu seçiyor. Onlar biliyorlar ki, Aziz Yıldırım, bu yolda bir hak elde ederse, kendileri de bundan yararlanacaklar.. Aynı hak arama direnişe katılmayan, ama hakkın alınmasında en büyük pay sahibi olduğunu düşünen emekçiler misali..
(“3 milyon Euro’ya yakın, eğer şampiyon olmazsak zarar yazıyor. (...) Yayıncı kuruluş üzülür, ağlar sızlar yok. Geçen sene yayından aldığımız pay yüzde 11. TFF yüzde 14’lere gelen pay alıyor. Kulüpten fazla TFF pay alıyor. O zaman o aldığı paralarla Türkiye Kupası’nı destekleyecek veya kaldıracak.”)
*****
Söylenenlere göre, uzun vadeye yayılan, iki yılı ödemesiz, binde 2 ya da 3 faizle 19 yıllık yüklü borç verilsin peşinde koşanlar; Spor A.Ş., LİG A.Ş.’ye güzelleme düzüyorlar.
Kulüpleri, hükümetlere bağlayacak bir düzenleme havası taşıyan girişime karşı çıkan var mı?
(“Spor A.Ş., LİG A.Ş. kuruluyor. Yalnız bunun amacı nedir? Yalnızca yayın haklarını oradan pazarlama olursa biz LİG A.Ş.’nin kurulmasına evet diyoruz. Ama benim forma ya da bilet gelirlerimi veyahut kulübün başka gelirlerini oradan alıp pazarlamak ve diğer kulüplerle beraber bir kazanın içine koymak istiyorlarsa ona hayır diyorum. Bunu herkes bilsin.")
Yasalar uygulamıyor, işleri düzeltmek için yeni yasa yapmaktan söz ediliyor. Eski yasayı uygulamayan, sanki yenisini uygulayacak!.
Uygulayabilir, ama hangisine?
3 Temmuz’a damga vuran o numaralı yasa ortada...
(“Peki, neden kulüpler yasası çıkarılıyor? Kulüp başkanlarını, yöneticileri hırsız görüyorsunuz. Bunları önleyecek kanunlar var. Sportif A.Ş., nereye bağlı, SPK’ya bağlı, Maliye Bakanlığı’na bağlı. Kulüp tarafı dernekler yasası ile idare ediliyor. Dernekler Yasası’na göre siz yönetim kararı olmadan 1 lira harcayamazsınız. Peki, bunu kim denetliyor,  dernekler masasının genel merkezi denetliyor. Bakıldığında her yer denetleme içerisinde. Eğer siz denetlemeleri doğru yapmıyorsanız, (...) O zaman siz görevlerinizi yapmıyorsunuz.” )
*****
Kulüpler Birliği, 18 Süper Lig takımının kuruluşu.
Bu Kulüpler Birliği 3 Temmuz sürecinde ne yaptı?
Ya 4 Nisan saldırısı ve sonrasında, Birlik adına söylenenler?
Hangi başkan, Kulüpler Birliği ile Gençlik ve Spor Bakanlığı hukukçularınca hazırlandığı söylenen “Lig A.Ş.”ye yönelik bir eleştiri getiriyor.
Aziz Yıldırım, “Taslakta ne olduğunu bizden saklanıyor” dediğine göre, Kulüpler Birliği, kimin birliği?
Öteki başkanlar bu konuda ne diyor?
Ama Aziz Yıldırım açıkça gizliliğe, kulüplerin devre dışı bırakılmasına karşı çıkıyor.
(“Buradaki amaç başkadır. Gençlik Spor Müdürlüğü’nde özerklikleri kaldırıp, bir arada toplama söz konusudur ve bu yanlıştır. Çözülmesi gereken konular varken, kulüpler yasası çıkaralım, Lig A.Ş.’yi kuralım derken Kulüpler Birliği görevini yapmıyor. Kulüpler Birliği’nin yapması gerekenler, kulüplerin şu anda Gençlik Spor Müdürlüğü’yle mahkemelik olduğu konular vardır. Bunları biz,  (....) bir yazı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne gönderdik. Söz konusu sıkıntıları ve konuları anlattık. Bazıları yeni yasa ile çözülmesi gerekir, bazıları da Bakanlığın alacağı kararla çözülecek konulardır.” )
Son söz:
Aziz Yıldırım, güvenlik gerekçesiyle seyircisiz oynanacak kararı verilen Galatasaray-Fenerbahçe maçının seyircisiz oynanması yerine ertelenmesini istemekle de, “fırsatçılık”tan nasıl uzak, farklı biri olduğunu gösterdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder