19 Şubat 2018 Pazartesi

Hakemleri Tehdit Eden, “Araç” Olarak Gören Düzen!

Hakemler, hakemler, ah bizim hakemlerimiz...

“Topun ağzı”nda olan, gelenin gidenin vurduğu, salladığı hakemler…

Bazen, gördüğünü niye görmüyor, sadece bakıyor, bir yerlerden aldığı “talimat” gereğince öyle yapıyor, denen hakemler…

Bütün “eleştiri okları”nın üzerlerine yöneltilen hakemler…

Bazen, kasıtlı/ bilinçli “hata” yaptıklarına, “görev kusuru” işlediklerine inanılan, “kusurlu” futbolcu nasıl ceza alıyorsa, onlara da para cezası verilsin ki bir dahaki sefer “adam gibi” maç yönetsin denen hakemler….

Demek ki, asıl sorun, sahada kafası karışık onlanlar değil.

*****

Hakemler, hakemler, ah bizim hakemlerimiz…
İçinizde görevini hakkıyla yapanlar var, yapmayanlar var.

“Telkinler”in, “tehdit”lerin yeline kendini kaptıranlar var.

“Anlarsın ya…” demelere bakan, ödüllendirilenlerin nasıl ödüllendirildiğini görünce ona göre davrananlar var.

“Anlarsın ya…” demelere aldırmayan, kararlarında yanılsalar da, işini doğru yapmaya çalışanlar var.

Var oğlu var!.

Bütün bu “var”lar içinde sivrilen, “Burası benden sorulur” havasında olan, başına buyruk bir “baş” var.

“Baş” dururken, “hedef tahtası”nda hep siz oldunuz.

*****

Hakemler, hakemler, ah bizim hakemlerimiz…

Siz susunca…
Size yapılanları sindirince… 
Sahada birilerine “haksız kazanç” sağlayıp, birilerini “mağdur” edince…

Sizi “araç” olarak görenlere güç veriyordunuz demek!

Ama Abdullah Yılmaz adlı, soyadının hakkını veren “yürekli” bir hakem, görevlendirildiği bir maç öncesi, MHK Başkanı tarafından telefonla “tehdit” edildiğini yazıya dökünce, kamuoyunca duyulmayan, ancak sezilenleri kanıtladı!

Sizin de güzel örnekleriniz vardır kuşkusuz!. Kim bilir kaçınız “dikkati çekme” adı altında o “tehdit”lerle karşı karşıya geldiniz.

Abdullah Yılmaz’ın yazıya döktüğü, hakemliği bırakma gerekçesi gördüğü satırlar, “baş” ağrıtmayacaksa yazık!

Abdullah Yılmaz'ın aktarımıyla Yusuf  Namoğlu, gürlüyor:

“… doğru dürüst maç yönet, maça MHK üyesi gönderip izleteceğim. Bu maçtaki yönetimine göre bir daha maç alamazsın. Alemi cihan olsan alamazsın. Maçın yönetimine göre geleceğini şekillendireceğim.”

Bu, Yusuf Bey'in yaptığı açıklamaya göre, bir “tehdit” değil, “karşılaşmanın önemine yönelik dikkati çekme”ymiş!

(“Dikkati çekme”ye gösterilen gerekçeler ise yavan mı yavan:

Bir maçta, “… 9.15 metre mesafe belirlemede uygulanan işaret spreyini kullanmaması”… 

“Seremoninin panonun arkasında değil de önünde yapılması, seremonide kulaklıkları takamaması”…

Bir maç “sonunda stadyum koridorlarında hakem soyunma odasına giderken, yaklaşık 1-1,5 metre arkasında kendisine hakaret eden yöneticilere duyarsız  kalması” , “konuyu raporlamaması” ve “… bu konudaki sözlü savunmasının gerçekçi bulunmaması”… )

Abdullah Yılmaz, sayılan o “kusurları”na karşın, önemli bir maça atanıyor; maç öncesi de “dikkati çekilen hakem” oluyor.

Yanıtlanması gereken soru şu:

Böyle “kusurlu” hakem, önemli bir maça nasıl atanıyor?

*****

Sona Doğru…

Hakemler, hakemler, ah bizim hakemlerimiz…

“Hakem de insandır, hata yapabilir” safsatasına sığınarak, sözde sizi kollayan/ savunanlar, aslında sizlerin “araç” olmanızdan memnun olanlardır.

İstedikleri, bekledikleri “doğrama” ve “kollama”, fire vermeye başlayınca, sizi “hedef tahtası”na koyuyorlar.

"Kanal"lardan akanlara bakmak yeter!.

Biz kimden yana olacağız?

“Adil” davranan, maçına/ adamına/ ortamına göre değil, görevini hakkıyla yapanlardan yana…

Kime karşı olacağız?

Sizi bir “araç” olarak gören, adamına göre “hormonlu not” veren, önünüze “Anlarsın ya…”yı ödüllendirme örneği olarak koyan, onları oraya getiren ve yapılanlara sessiz kalanlara…

Son söz:

Şu ya da bu nedenle oturulan “koltuk”ları korumak kaygısı, istenenleri buyruğu altındakilerine yaptırmayı, onları “araç” olarak kullanmayı zorunlu kılıyorsa, “balık, baştan kokmuş” demektir!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder