4 Şubat 2018 Pazar

Fenerbahçe, Cüneyt Çakır’ları Yenemez, Ancak İçten Yenilebilir!

Türkçe Sözlük bizi çağırıyor:
“Yenmek” ya da edilgen biçimiyle “yenilmek”…

Akla ilk geleni, “oyunda, yarışta üstünlük sağlamak, karşısındakine üstün gelmek.”

Ya ikincisi?

Mecazi anlamıyla, cümlenin gelişine göre, “kemirilmek, aşındırılmak, dizginlemek, denetlemek, bastırmak, tutmak”

İlkini anlatmaya gerek yok; çünkü Cüneyt Çakır’ların tavrı belli. 

Ama biz yine de saf saf soralım:
Cüneyt Çakır ve onun gibi olanlar, olmaya çalışanlar kim?

Hani, sıra Fenerbahçe’ye gelince “Hakemi de yeneceksin!” diyenler var ya, işte onların dedikleri hakemler…

Oysa tanım, “oyunda, yarışta üstünlük sağlamak, karşısındakine üstün gelmek.”…

Böyle olunca, Fenerbahçe’nin sahadaki “asıl rakibi” 11 futbolcu değil, bazen hakem/ler oluyor. Böylece Fenerbahçe, hakemlerden yakındığı zaman, “Sen kendine bak!”, “Ne oynadın ki…” diyenler, hakemlerin “asıl rakip” olduğu gerçeğini farkına varmadan dile getiriyor.

Gel gör ki,  “asıl rakip” olan hakemin yerine göre nasıl engelleyici ve yol açısı olduğu ne ekranlardan ne de “ceride” sayfalarında pek yer alır. Yer alanlarda da  “organize işler” değil, “olağan işler” anlamıyla…

Hakemler, hep yol kesen mi olacak?

Kuşkusuz, hayır!

“Atı alan Üsküdar’ı geçtikten”, yani yol kesildikten, birilerinin yolu açıldıktan sonra, önde gidene yetişemeyeceği kesinleşince, Fenerbahçe’yi kollayacaklardır!

Nasıl mı?

Penaltı uydurmak, kart göstermek yerine uyarmak, rakibine kolay kart göstermek…

Ama sonucu etkilemeyecek durumlarda…

*****

Gelelim mecazi, “kemirilmek, aşındırılmak, dizginlemek, denetlemek, bastırmak, tutmak” anlamı taşıyan “yenilebilir”e…

“Hep Beraber Yapacağız” bildirisi güzeldi; neler yapılması gerektiğinin “yol haritası” sayılırdı.

Ama önemli olan söylem değil, eylem; bir başka deyişle ikisi arasında uyum sağlanması…

Ne gördük?

Söylenenler lafta kalmış ya da birileri bunun lafta kalması için fırsat kollamış, bulmuş ve bundan yararlanıyor.

O bildiri yapılacakları ne güzel yansıtıyordu:

“Saha dışı gündemi”, yani seçimi tribünlere yansıtmamak, taşımamak…

“Oyuncularımızın motivasyonunu düşürecek” davranışlardan kaçınmak, maç boyunca “takımın itici gücü olmak”…

“Kadıköy’de ve deplasmanda”,  tribünlerden “şampiyonluk inancını” takıma aşılamak…

Aşılandı mı?

Soru bizi/ sizi alır,  “…ancak içten yenilebilir”e götürür. Yanıtı oralarda aramak gerekir. Her puan yitirmede “içten dışa” nasıl destek gittiği görülüyor. Asıl üstüne gidilmesi gerekenler, kuşkusuz el ovuşturuyordur:
“Bırakın birbirlerini yesinler!”

(Aykut Kocaman, 3 Temmuz'da yönetici görevi de üstlenmişti.

Şimdi de öyle bir konuma geldi.

Hakemlerin hedefindeki Fenerbahçe'yi koruma, savunma, hakemleri eleştirme görevini sürdürüyor.

Aykut Kocaman demek, yönetim demek oluyor!

Hakemler MHK’nin, Aykut Kocaman, yönetimin sesi sanki!)

*****

Niye Cüneyt Çakır’lar?

İlerlemeyi, ödüllendirmeyi bekleyenler, Cüneyt Çakır’a benzemek, onun gibi olmak, yolundan gitmiyorlar mı? 

Zaten genç denen hakemler onu “idol” almıyorlar mı?

Aykut Kocaman, “Hakemleri yenme gücümüz yok” dedikten sonra, önceden de aynı anlamı içeren sözleri vardı, başına gelecekleri bilmiyor olamazdı. 

Aykut Kocaman’ın yakınması, bir bakıma uyarısı, bir kulaktan girip öbüründen çıkmış! 

Mete Kalkavan, göstermediği/gösterdiği kart/lar nedeniyle Aykut Kocaman’a gereken yanıtı verdi. Oysa oyun kuralları gereği daha 27. dakikada Gençlerbirliği’nden Issah’a kırmızı kart göstermeyerek Aykut Kocaman’a açıkça yanıt verdi.

(Gençlerbirliği bir eksik kalsaydı; Fenerbahçe’nin kazanma olasılığı olduğu gibi, yitirmesi de bir olasılıktı. Gençlerbirliği’nin bir eksik kalmaması, bir bahane olarak görülse de, o kırmızı kartın yaratacağı psikolojik baskı göz ardı edilemez.)

******

Sona doğru…

Terslik işte; "kendim ettim kendim buldum”a geldi dayandı sonuç.

Fenerbahçe’nin nasıl oynadığı mı?

Daha maçın başında iki topunun direkten dönmesi, çok elverişli pozisyonda bir golün atılamaması, Volkan Demirel’in çıkışta erken davranması, uyarıyı akla getirmemesi ve bu yüzden Dirar’ın, Gençlerbirliği’ni öne geçiren golü atması…

Neyse ki Dirar  ikinci yarıda Fenerbahçe’yi öne geçiren golü attı da, hüznünü sevince dönüştürdü.

Hakemler, hakemler, bazen yitirilen puanların bahanesi olarak gösterilse de, hakemler…

Fenerbahçe’nin, hakemler “asıl rakip” olduğu sürece, onları yenmesi zor.

Ancak o “zor”, “kolay”a dönüştürülemez mi?

Önce ağzında “düdük”, sonra ellerinde “bayrak” olana, daha sonra değişiklik ve uzatma tabelasını kaldırıp indirene gol atarsın!.

Önce değil, sonra da rakibin şerefine kendi kalene…

Bakın, ne kolay!

Hakemlerin Fenerbahçe’ye kıyak çekeceği günler de gelecek!

Ne zaman mı?

Son söz:

“Atı alan Üsküdar’ı geçtikten”, yani yol kesildikten, birilerinin yolu açıldıktan sonra, önde gidene yetişemeyeceği kesinleşince, Fenerbahçe’yi kollayacaklardır!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder