28 Kasım 2017 Salı

Tek Golle Gelen 3 Puanı Fenerbahçe’ye Çok Görmek…

Futbolcunun adı forvete çıkmışsa, o artık, golcüdür.

Mutlaka adının başında da “ünlü”, “yıldız”, “deneyimli” sıfatlardan biri olmalı; yoksa “fiyakası” eksik kalır!

Gol atmak mı?

Boşver, atmasa da olur. Seviyorsan, onun transferinden/ değerinin artmasından sana da pay düşecekse, top gelmiyor, ne yapsın, dersin.  Türlü bahane/ gerekçelerle adamı parlatabildiğin kadar parlat. Nasıl olsa seni ve senin gibileri ciddiye alan/ alacak olan bir sürü insan var.

Ya sevmiyorsan, asıl rakip saydığının futbolcusuysa?

O zaman sen, bir başkasına örnek göstererek, işte şu golcü değil ama şu kadar gol attı diye onu aşağılama yolunu seçer, teknik direktöre akıl verme hakkını elde etmiş olursun.

Ekranlara yerleştirilmiş, çöreklenmiş “FETÖ artıkları”, yani sen ve senin türünden olanlara kolay gelsin!.

Devran sizin, sizin borunuz ötüyor!

*****

Kimileri bir “çift forvet” tutturmuş gidiyor.

Kendi sahanda “çift forvet” oynayacaksın.  Teknik adam, onun dediğini yapmadı mı, elinden gelse iddianame düzenleyecek, mahkemeye sunacak!.

“Çift forvet” diye tutturan, ama sözünü dinletemediği için teknik direktöre “düşman” olan adına yazar/ yorumcu denen muhteremler, teknik direktörlerin takımını yenilgiden kurtarmak ya da beraberlikten galibiyete taşımak için adı forvete çıkmış futbolcuları birden, can havliyle sahaya sürdüklerini unutuyorlar.

Sanki “forvet” sayısı çok olursa, goller yağmur gibi gelir.

Oyun içinde, forvet denen futbolcuların geriye geldiklerinde ileriye dönük nasıl verimli gittiklerini görünce, onların ileride top bekleyen durumda bırakılması, takımı eksik bırakmıyor mu?

Golü ille de forvet denen mi atacak, asist ille de ona mı yapılacak?

Bırakın, forvet denen versin pası, bir başkası atsın golü…

Yok, olmaz! 

Sanki işbölümü yapılmış, pası sen vereceksin, golü o atacak.

Çok acil olmadığı sürece korneri, tacı kimin atacağı bellidir.

Ama golü?

Golcü nerede, onu bekle, ona pas at, sakın kendin atma!.

*****

Rakamsal diziliş, Tanrı buyruğu misali…

Maç öncesi, sonrası, maçın gidişine göre, ballandıra ballandıra anlatılır bu.

Oysa takım, yerine göre topluca hücuma kalkar, sonra savunmaya çekilir. 

İlle de bilmem şu dizilişe göre oynayacaksın diye tutturmak, hangi akla hizmettir? 

Yorumcu/ spor yazarı denenin dediği oldu mu, onlar ki, zevkten dört köşe olanlardır.

Dedikleri diziliş oldu diyelim; ama skor tatmin edici değil. Bu kez, oynamadılar, teknik direktör, rakibini iyi analiz edemedi, oyunu okuyamadı, B planı, C planı yokmuş lafları…

Zaten hep laf, laf…

Eski futbolcuların takım çalıştırdıkları ve yorum adı altında yazılar yazdıkları, çene patlattıklarına bakıldığında nasıl da bir çelişki içine oldukları, sözle eylem arasında bir uyum sağlayamadıkları görülür.

Ekran pencerelerinden, köşelerden öyle ahkam kesmek, kusur bulmak kolay. Ama onlar, kulübedeyken ne hallere düştüklerini hiç akıllarına getirmezler.

O bakımdan teknik direktörlük ile yorumculuk arasında gidip gelenlerin, teknik direktörlere akıl vermelerini, onları yetersiz kaldılar diye eleştirmelerini hiç ciddiye almıyorum.

Ya da ayağına top değmemiş olanların, sahadaki diziliş üzerinden giderek, teknik direktörlere işini öğretme hevesinde olmalarını da garipserim.

*****

Fenerbahçe puan yitirir, dünyanın sonu geldi havası yayılır.

Aklı başka yönde çalışan, kafası başka şeylere takılı olan kimileri, öyle yavan konuşurlar ki…

Bilinir ki yavanlık, midesine girecekten başkasını düşünmeyen adamların belirgin özelliğidir

Fenerbahçe kazanır, bu kez tek golle 3 puan geldi diye, akıllarınca elde edilen galibiyet gölgelenir. Oysa o ucuz yolu tutanların sözlerini ciddiye almak, ciddi olmayanları adam yerine koymak olur

Fenerbahçe'ye şaşı bakan "eskimiş" futbolcu/ hakemlerin ve onlara benzeyenlerin yorum adı altında söylediklerini anlamak mümkün! Fenerbahçe taraftarı olmakla övünenlerin ise kusur aramak uğruna takındıkları tavır garip mi garip. Dedikleri artık kanıksandı, onları duymamak en iyisi...

*****

Fenerbahçe'ye yönelik olumsuz sözlerle gündemde yer edinmek…

Kaşarlaşmış “ekran gülleri”ne öykünen kimi “eskimiş” futbolcular, yorumculuk adı altında kendilerine yer bulmak, kalıcı olmak için Fenerbahçe'ye sataşarak mesaj veriyorlar.

Düşünce dünyaları dar olunca, dar açıdan bakışla gelen, adına “yorum” denen “laf salatası” diyeceğimiz  kıytırık içerikli cümlelerle gündeme gelmek istiyorlar. Bunları ciddiye alan kimi taraftar görünümlüler de, takımların yenilgisinde gerçekten üzülen, yenmesinde coşanları, o ciddiye alınmayacakların sözleriyle vurmaya kalkıyorlar. Öyle bir ortam oluşuyor ki, sanal ortam kahramanlarıyla kurulan ortaklık, içe dönük yıpratmaya yöneliyor. 

Sen dışarıdan ve ben içeriden vuralım anlayışıyla, içerideki tam bir “görevli”, herkesin anlayacağı bir deyişle,“ajan” oluyor.

Eleştirilere, yol göstermelere tepki mi duyuyoruz, bunlar olmasın mı istiyoruz?

Kesinlikle hayır!

Eleştiriden yararlanmasını bilenler, kendilerine çekidüzen verir. Ancak bizde eleştiri adı altında ağızdan çıkanlar, tuşlardan yazıya dönüşenlere bakınca, çoğu kişinin eleştiri yapma düzeyinde olmadığı görülür.  Yeteneksiz, kendi alanında uzman gözüken, ama uzmanlığı sözde kalanların ciddiye alınmaması gerektiği bir gerçektir.

Son söz:


Fenerbahçe’nin tek gol atarak 3 puan almasını sindiremeyenler, sözbirliği yapmış gibi, oyunun 3 puanı hak edecek düzeye olmadığını, bu oyunun gelecek için yetmeyeceğini yayarak farklı bir  doyum sağlıyorlar!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder