7 Kasım 2017 Salı

“Aziz Yıldırım istifa etmediği için bunlar oldu” Demek, Neyi Doğrular?

3 Temmuz bitmedi; kabuk değiştirdi.

3 Temmuz noktalanana kadar Fenerbahçe'ye rahat yok.

Bugüne, yayımlandığı iki yerde de erişeme kapatılan (milliyet.com.tr ve Milliyet Blog) 05.09.2013'ten gelen yazıyla bakmak….

Bugün yaşananların, açıkçası kişiler üzerinden Fenerbahçe’nin yıpratılması için yapılan saldırıların görünüşteki “niye”si değil, gerçek “niye”sini anlamak için dün, düşünen herkese ipuçları verir.

Futbolda şu andaki konumu ve görüntüsüyle “başarısız” gözüken Fenerbahçe, Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman üzerinden yıpratılarak kuşatılmak isteniyor. 

Şu andaki konumundan, etkisiz futboldan, rakipler dışında kimse memnun olamaz. İçerideki memnuniyetsizlikten ötürü, bazen duygusallığın etkisiyle aşırıya kaçan tepkiler hoş görülebilir. Ama dıştan gelen saldırlar karşısında susan/ tepkisiz kalanların, o saldırıları yapanların ağzının payını vermek yerine, onların ağzına öykünmesi düşündürücü…

Bugün başta olan gider, bir başkası gelir. Önemli olan, şu andaki başarısızlık üzerinden giderek, kurumsal yapıya zarar vermemek…


—————————————————————

“Dün”e bir göz atış...
Savcı Zekeriya Öz’den savcı Mehmet Berk’e bir dosya gelir:

“Dava önüme geldiğinde iki şey dikkatimi çekti. Gelen iddialar, sıradan bir dolandırıcılık çerçevesinde ele alınabilirdi. Bu durumda, bu kişileri çağırıp, ifadelerini alıp bırakmaya karar vermiştim. Ancak 10 gün sonra hiç beklemediğimiz bir gelişme oldu. TBMM şikeyle ilgili o kanunu geçirdi. Kanun, elimizdeki davayı hiç beklemediğimiz bir biçimde etkiliyordu. Artık yapabileceğimiz bir şey yoktu. (...) Şike  davasını açtığımız zaman, bunun da Balyoz gibi 3-4 ay konuşulup biteceğini sandık. Ama yanılmışız. Bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik.” (Ertuğrul Özkök,"Fenerbahçe“savcısı aradı ve dedi ki”, Hürriyet,  6 Temmuz 2012, )
3 Temmuz süreciyle, Fenerbahçe cephesinden “tepki”ler gelir:

"Bu, bir siyasi operasyondur, şike değil!.."
"Bu, Aziz Yıldırım üzerinden Fenerbahçe’yi vurmaktır."
“Dün”e göz atışta, göze batanların önemlisi ne?
Eli kalem tutan, ağzı laf yapan yetkili yetkisizler, Aziz Yıldırım’a “kılavuz” olur:
İstifa et, sen de kurtul, Fenerbahçe de... Yoksa...
Aziz Yıldırım’dan ne bekleniyor olabilir?
(Söylenenleri kabul ediyor, bütün suçu üzerime alıyor, bütün milletten özür diliyor, istifa ediyorum...
Bu yol, suçsuz olduğu halde, kaypak/ zayıf karakterli kişilerin izleyeceği yoldur.  Onların , yakın çevrelerine dedikleri ise, “Ne yapayım baskı altındaydım.” olur.)
*****
Geldik bugüne...
İlk Avrupa yasağı yetmedi, 2 yıl daha yasak geldi.
Niyesi, UEFA Başkanı Platini'den:
“Bizim Fenerbahçe'ye karşı bir  tavrımız olamaz. UEFA'ya ulaşan belgeler, Türk makamlarından ve resmi. Sıradışı bir yerden gelmiyor ki... (...) Bu nedenle gelen resmi evraklar neyi belgelediyse kararlar da o doğrultuda verilmiştir.”
(Bizdeki aşama, Yargıtay aşaması, sessizce bekleniyor.)
Dün denenler değişmedi:
“Zamanında dediğim şeyler yapılsaydı, Fenerbahçe bu cezayı almayacaktı.”
“Seçim kararı bu duruma gelinmeden önce alınmış olsa, Fenerbahçe için UEFA ve  CAS yolundaki bu kötü tablo ortaya çıkmayacaktı.”
Uzun yıllar sonra yuvaya dönen Şansal Büyüka da, Milliyet’teki ilk yazısında “Fenerbahçe’de gereksiz girişimlerin takımın başını yaktığını düşünüyorum” diyor ve ekliyor:
“Başkanın ve yönetimin gölgesi olmadan, bir genel kurul yapılırsa Fenerbahçe’nin yeni başkanı UEFA ile iyi ilişkilere girebilirse ikinci yıl cezası ertelenebilir diye düşünüyorum.”
Demek ki, “bela”, Aziz Yıldırım’ı“direnmesi”  ve “gereksiz girişimler” yüzünden geliyor.
(Gel de, “kimyasal silah”, “demokrasi götürme”, “insan hakları” gerekçesini düşünme!.. İlgisiz kişileri bir arada anma!.. Hepsinde, hizaya sokma,  ele geçirme, hükmetme... Söz dinleyenlerle, yola devam etme...
Egemenin istediği ne?
“Boyun eğ!.”)


*****
Bugün anlaşılan, kimileri için de yarın anlaşılacak olan belli:
Fenerbahçe’yi vurmak, kanadını kolunu kırmak, başkalarının yolunu açmak...
Aziz Yıldırım, bugün var, yarın yok.
Aziz Yıldırım, özellikle hapisteyken “direnmenin simgesi” oldu. Yoksa Fenerbahçe taraftarı, nasıl ayakta kalır; yollara düşer, alanlarda toplanır, direnirdi. Zaten, “Dost kara günde belli olur” misali, insanlar, “zor günler”de belli olur. Kaypaklar, korkaklar; bir bahaneyle, yel almayan bir yere sığınır!..
Aziz Yıldırım gibi “söz dinlemez”ler, olanlardan ders çıkarırlar mı?
Aziz Yıldırım, nasıl olsa bir gün gidecek/tir.
Aziz Yıldırım, aday olmasın, o aday olursa, karşısına çıkmaya kimse cesaret edemez, diyorlar.  Gel de seçilmiş, sonra devrilmiş Mursi’ye “seçilmişlik” üzerinden dizilen övgüleri anımsama!..
(Ah, Aziz Yıldırım, ah!..
Diren, “Darağacında olsak da son sözümüz Fenerbahçe'' de, hak aramaktan, hesap sormaktan söz et: birilerini kızdır!..
O kadar çileye değer mi?)
Son söz:
Herkese hak vermek, aynı zamanda herkesi eleştirmek, “tarafsızlık” sayılır mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder