26 Ağustos 2021 Perşembe

Pereira Bereketi: Fenerbahçe, “Vize” Elinde Dönüyor!

Yağmur ve rüzgâr…

Çağrıştırdığı, kişiden kişiye değişir. 


Futbolcuya başka, yolcuya başka, sürücüye başka, gemi kaptanına başka… 


Bir de başa “şiddetli” sıfatı gelirse…


Dün, film şeridi gibi geçer gider; o kadar şey, birkaç saniye içine sığar.


Ya futbolseverler için?


İşte bize çağrıştırdığı görüntü:

Takvim yaprakları 9 Eylül 2014’ü gösteriyor.

İzlanda - Türkiye maçı…

Fatih Terim, ellerini göğsüne bağlamış öyle duruyor. Belli ki üşüyor, düşünüyor. Onu ısıtsa ısıtsa goller ısıtacak. Ama goller bizden değil, adları “son”la biten İzlandalı futbolculardan geliyor. Golleri atanların değil, hepsinin adları “son”la bitiyor.


Fiyakalı unvanı Türkiye Futbol Direktörü olan Fatih Terim, maçtan sonra konuşuyor:


“Bir daha inşallah böyle bir şey görmek hiçbirimize nasip olmaz. Futbolda böyle şeyler oluyor. Rüzgâra karşı oynuyorsunuz, ikinci yarı rüzgârı arkanıza alcaksınız, rüzgâr duruyor. Maçtan sonra rüzgâr başlıyor.”


Rüzgârın oynadığı oyuna bakar mısınız?


*****


Yağmur ve rüzgâr…


Bir de “şiddetli” olursa… 


Kime göre, öylesi havalara/ iklime alışık ülke takımları için bir “avantaj” sayılır.


Örneği en tazesinden, HJK Helsinki Teknik Direktörü Koskela’dan verelim:


"Çok yağmur yağıyor, hava da rüzgârlı. Sahanın yapay çim olması bizim için avantaj, rakip için dezavantaj.”


“Dezavantaj” tarafı ne der ki bu konuda?


Söz, Fenerbahçe Teknik Direktörü Pereira’dan anında karşılık buluyor, “dezavantaj” da neymiş dercesine:


“Yağmur, soğuk ya da yapay çim gibi koşulların bizim oyunumuzu etkilemesine izin vermeyeceğiz.”


Nasıl mı?


“Agresif ve kaliteli futbol ortaya koymaya çalışacağız.” da ondan…


*****


Maçtan bir gün önce, HJK Helsinki Teknik Direktörü Koskela, Pereira’yı soğuk, yağmurlu ve rüzgârlı hava, yapay çimli sahayla korkutmak istedi!


Pereira ile Fenerbahçe üzerinde “ölü toprağı” kalkmış, böbürlenen, oynuyormuş gözüken “ben, ben” yok olmuş yitip gitmişti. 


Bu dördüncü resmi maç, önümüzdeki haftalarda Fenerbahçe’yi farklı bir yapıda izlemeye götürecek bizi.


Pereira’nın ilk onbiri:


Altay, Tisserand, Gustavo, Szalai, Nazım, Sosa, Zajc, Ferdi, Mesut Özil, Osayi, Valencia.


Yine armasız forma; anlaşılan, Avrupa maçlarının favori forması bu olacak.


Maç saatinde sağanak yağış durmuştu; ama rüzgâr vardı; kısa süreli de olsa  sis...


Pereira, Gustavo’ya defansın ortasında görev vermişti.


Fenerbahçe, dirençli başladı; baskı işe yarıyordu. Topu yitiren, kapmak için mücadeleden vazgeçmiyordu. Baskı, meyvesini verdi; 11. ve 14. dakikalarda Valencia skoru 2-0 yaptı.


İlk golde Nazım’ın çabası, topu kovalamaktan vazgeçmemesi övgüye değerdi. Övgü, ayağına gelen topu, o kalabalık arasından kaleye yollayan Valencia’ya da gidiyordu.


Nazım, ikinci yarıda da, yine sağdan gitti, ortaladı, Valencia gereğini yaptı.


Sakatlıktan yeni dönen Valencia, 3 golle “Yeniden merhaba” derken 81. dakikada yerini Fatih Yiğit Şanlıtürk’e bıraktı. Fatih, “Ben de varım” dercesine, Fenerbahçe’nin 4. golünü attı. Koştu, gitti, şans veren Pereira’yla kucaklaştı.


****


Fenerbahçe, Pereira'yla bir başka oluyordu.


Futbolcuların mücadele güçleri, maça asılmaları, kendilerini vermeleri bir başkaydı. 


Kaleye gelen ilk topun gol olması, özellikle korner atışlarında kaptırılan topla gol yenmesi, beklerin bölgesinin “yol geçen hanı”na dönmesi, top yitirenin kendine küsmesi gitmiş, yerine mücadele, koşma… gelmişti.


3-1 önde olan takım, ilk maçı da 1-0 kazanmışsa, zamana oynar, rakibini oyalar, kendini yormaz, değil mi?


Gel gör ki, takımları bilmeyen ama oyuna bakarak konuşan biri, koyu renklilerin geride olduğunu, onun için sürekli gol peşinde koştuklarını sanır/dı.


Pereira, farkı fark ettiriyordu.


Pereira’nın şans verdiği gençler, sahada umut veriyordu.


Dememiz o ki Pereira, kendini “bulunmaz” sanan “komutan edalı”lara soğuktu!


Pereira, ayrıca, değerbilirdi; bunu maçtan sonra gösterdi:


"Bugün kesinlikle karakterli ve kaliteli bir oyun ortaya koyduk. Altyapımıza değinmek istiyorum. Arda 16, Muhammed 20, Fatih 18 yaşında. 21 yaşında Ferdi ve 23 yaşında Altay var. Genç oyuncularımız güçlü ve kaliteli. O yüzden altyapımızı tebrik etmek istiyorum.”


*****


Sona Doğru…


Fenerbahçe, Avrupa Ligi grupları "vize"si elinde, Helsinki'den dönüyor.


Maçın geneline baktığımızda, Pereira’nın dediği, “Agresif ve kaliteli futbol ortaya koymaya çalışacağız.”, sahada gerçeklik kazanmıştı.


Yok, sağanak yağmur yağacakmış, şiddetli rüzgâr varmış, saha yapay çimdenmiş!


Hiçbiri Fenerbahçeli futbolculara sökmedi!


Fenerbahçe’de çıkanların yerine girenler de Pereira’nın istediği oyunu oynadılar.


(Çıkanlar girenler:

62’de Osayi-Samuel - Muhammet, Sosa- Mert Hasan Yandaş; 73’te Mesut Özil- Arda Güler; 81’de Valencia - Fatih Yiğit Şanlıtürk.)


Pereira’nın takıma aşıladığı/ aşılamak istediği neydi?


Son Söz:


“Taktikten çok takım ruhu yaratmak önemlidir; taktik de önemlidir ama belirleyici olan takım ruhudur.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder