13 Aralık 2019 Cuma

Yolu Kısaltacak, Ömrü Uzatacak Maçlardan İlki Sivas’ta…

Adı gazeteci ya da yorumcuya çıkmış  “biri”leri, bir laf atar ortaya.

Sözgelimi, Süper Lig başlamadan Fenerbahçe için laf üretenler şunu sürdüler piyasaya:

Fenerbahçe için zorlu haftalar…

Takımların güçleri daha belli değilken…
Takımlar daha oturmamışken…
Güçsüz sayılanın can havliyle oynayarak birkaç maç kazanma olasılığı, örnekleri varken…
Adı “Büyük”e çıkmış olanlarların başlarda tökezlemeleri yaşınmışken…

Fenerbahçe için olan zorlu haftalar, niye başkaları için tersi olabiliyor?

Oysa haftalar ilerledikçe, takımlar oturmaya başladıkça, yeni zorlu haftalar sürekli olacaktır. 

Fenerbahçe, gelenin gidenin yendiği Kayserispor’la Antalyaspor’a yenilmesinin “zorlu haftalar”la hiçbir ilgisi yoktu. O maçlarda Fenerbahçe’nin yenilmesinde hakem parmağını yadsımak, görmezlikten gelmek, yenilgiyi hak etti demeye getirmek, “körlük”le açıklanabilir ancak.

Gelenin gidenin yendiği takımlara yenilmek nasıl olabiliyorsa, başını aldı gidiyor, engel tanımıyor diye düşünülenleri yenmek de, Fenerbahçe için bir “sürpriz” olmaz.

Asıl sürpriz, gelenin gidenin yendiği takımlara 3 puan verilmesidir.

(İlkyarının bitimine 3 hafta kaldı.
Bu hafta ve gelecek hafta Fenerbahçe için bugüne kadarki en zorlu haftalar olacaktır. Bu pazar Sivas’taki Sivasspor,  22 Aralık’ta Saracoğlu’ndaki Beşiktaş maçları, sonuçları bakımından, üst sıralarda dalgalanmaya yol açabilir. Her iki takım da “ayar tutturma” ve puan bakımından Fenerbahçe’den önde. Şu anda Sivasspor’la puan farkı 5, Beşiktaş’la ise 2'dir. O bakımdan bu iki maç Fenerbahçe için yolu kısaltacak, ömrü uzatacak niteliktedir.)

*****

Sivasspor, iyi bir “ayar” tutturdu, başını aldı gidiyor.

Gidiş iyi de, sürekli olur mu, olmaz mı, bunu zaman gösterecektir. Şu ana kadarki durum, maçlarını izleyenlerin de gördükleri, Sivasspor’un sonuca giden bir oyun anlayışının olduğudur.

Maçın nerede olduğu hiç önemli değil.

Takımların sahaya nasıl onbirle çıkacakları değil de, rakibin oyununu etkisiz kılmak için, sahada nelerin, nasıl yapılacağıdır.

Teknik direktörlerin asıl görevi, maç başladığı zaman başlar. 

Maçı okuyan, ona göre önlemleri alan, kazanır. 

Bir bakarsın düne kadar pozisyon harcamada “mirasyedi” bilinen futbolcu, bambaşka bir havaya bürünmüş, "tuttuğu altın olan" misali, her attığı, kale ağlarıyla kucaklaşıyor.

Ya hakemler?

Bu MHK varken, hiçbir şey olmamış gibi, eski alışkanlıklar sürdükçe, öyle bir kanı yerleşmeye başladı ki, bunu söküp atmak mümkün değil:

Özellikle şampiyonluk yolunda kimi maçlarda sonuca etki etmeyen hakem, hakemden sayılmaz, dışlanır!

*****

Rakip teknik direktörler, sadece Fenerbahçe maçı öncesi ve sonrası konuşmayı “ilke” edindiler.

Art niyetlisi de iyi niyetli diye bileneni de fark etmiyor. 

Başka maçlardan önce ve sonra sıradan sözler söylemelerine karşın, sıra Fenerbahçe’ye gelince bir başka “ruh”a bürünüyorlar.

Maç öncesi hakemlere seslenme, yenilgi gelirse saldırı, “moda”…

Sivasspor Teknik Direktörü Rıza Çalımbay’ın şimdiye kadar penaltı kazanamadıklarını söylemesi, Ali Palabıyık’ın “Al sana bir penaltı” demesini gerektirmese de, yakınmayı sonlandırması, hiç de beklenmedik durum sayılamaz. Çünkü Fenerbahçe için her “ilk olumsuzluk” olağan sayılır oldu.

Rıza Çalımbay, 8. haftada İstanbul’da oynanan, Ali Palabıyık’ın yönettiği ve Galatasaray’ın 3-2 galibiyetiyle biten maçı bir anda anımsıyor:

“Ali Palabıyık’ın Galatasaray ile oynadığımız maçtaki yönetimi zihnimizde kaldı. Bu maç kritik ve herkesi ilgilendiren bir mücadele olacak. İnşallah bu maçta da aynı hatalara maruz kalmayız." 

Rıza Çalımbay’ın “bariz hata” dediği ne?

Maçın 48. dakikasında kırmızı kart gören Isaac Cofie'nin ikinci sarı kartının ağır olması…

Rıza Çalımbay’ın o maçla ilgili dediklerini de biz anımsayalım:

"Çok güzel bir lig maçı oldu. (…) Çok güzel pozisyonlar, kartlar, kaçan goller, penaltı vardı. (…) Maçın başından sonuna kadar hiç oyundan kopmadık. 10 kişi kaldığımızda da sadece golü düşündük. (…) Galatasaray gibi bir takıma 10 kişi 45 dakika oynamak kolay değil ama bunu iyi başardık.” 

O gün kırmız karta yol açan ikinci sarı kartın “ağır” olduğu söylemesi dışında hakeme eleştiri getirmeyen Rıza Çalımbay, bugün Ali Palabıyak’tan beklentisini dolaylı yoldan dile getiriyor:

Bir penaltı çal ya Ali, çal da nasıl çalarsan çal!

*****

Sona Doğru…

Bir Sivasspor yenilgisi, puan farkını 8’e çıkarır; “yol”u uzatır. Bir 3 puan ise farkı 2 puan indireceği için, “yol”u kısaltır. Dolayısıyla “ömür” uzatır.

“Yol”u kısalan Fenerbahçe, “ömrü” uzayan Ersun Yanal, Beşiktaş maçına daha bir moralle çıkar.

(Fatih Terim dendi mi “ömür” biçmede korkak olanlar, ne hikmetse, Fenerbahçe teknik direktörüne de “ömür” biçerler. Yitirilen maç sonrasını bir ölçüde anlarız da, kazanılan, sözgelimi Gençlerbirliği maçından sonra Ersun Yanal’a, ”Devre arasında sizinle ilgili değişiklik olacağı konuşuluyor?” demenin anlamsızlığı ve kastı ortada. Neyse ki Ersun Yanal akıllıca bir yanıt veriyor: 
“Siz bunu bana sormayacaksınız, kulüpteki yetkililere soracaksınız.”)

Maç bu, oynarsın yitirirsin; rakip oynar sen kazanırsın. O bakımdan üç olasılıktan birini tahmin diye sunmanın bir anlamı yok.

Bir de şu oynarsa, bu oynamazsa sonuç şu olur demenin anlamı da…

“Şu” ya da “bu” dediğimizin her zaman aynı güçte ya da güçsüzlükte oynayacağını düşünmenin de…

Bir maçta harikalar yaratan, bir başka maçta olumsuz yönde bir başkası olabilir.

O bakımdan…

Son söz:


Kendi türküsünü kendi “sazı”yla çalan, ses getirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder