16 Aralık 2018 Pazar

Geleceği Okumak İçin Bugüne Bakmak…

Geleceğe yönelmek…

Bugünü  tam anlamıyla kavramak, geleceği kurmak için yola çıktığını söyleyenlerin ne ölçüde tutarlı, güven verici olduğunu anlamak, ancak, onların dününe bakmak ve o dünü çok iyi irdelemekle mümkündür.

Dün, bugünün ve geleceğin kılavuzu olamaz mı?

Dün öyle, bugün böyle…

Hadi, ne gereği var dense de, düne dönelim; örneğimiz de futbol, Fenerbahçe’ye farklı bakanlar olsun:

“Tepe”ye yükselmek, puan farkını eritmek, o anki maçı kazanmak olasılığı varken, kimilerinin “sabır” sözcüğünü en büyük hakaret olarak gördüğü günlerden bugünlere geldik. O günlerden tam tersi bir saf tutanlar, bugün “sabır” sözcüğünü, hava gibi sus gibi, yaşamın gereği sayıyorlar.

Ne güzel!

Oysa bir özeleştiri gerekiyor.  Ama nerede! Başkaları için söylenenleri eleştiriden sayanlar, özeleştiriyi de başlarının kendilerini onaylaması, “Sen haklısın” demek olarak görüyorlar.

Yani?

Eleştiri benim hakkım, özeleştiri senin görevin!

*****

Öyle insanlar biliriz ki, toplum içindeki saygınlık gerektiren konumunu yıpratır biçimde, “tip” ile adlandıracağımız, olumsuz insanlar örneği olarak karşımıza çıkarlar.

Engin hoşgörü, sarmaş dolaş olmak ve benzeri görüntüler vermek, onlar için olması gerekendir.

Kendi çevresinde olan ama “baş”a geçmede kendisine sıcak bakmayan, “makam”dan ötürü saygı duyanlara göstermediği hoşgörüyü/ yakınlığı, “düşman” olarak bilinenlere gösteren, o kadar olumsuz örneğe karşın, “kavgacı değil" denmesin diye bu huyundan vazgeçmeyebilir.

Oysa sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer/miş!

Öncekilerin “sütten ağzı yanan” olduğunu unutarak, kendisi/ çevresi için açtığı yolda yürürken, “yoğurdu üflemeden” yemek, “tarihin tekerrür”ünü sağlar ancak!

Herkesle dost olunmaz, dağıtılan “mavi boncuklar”, yakın çevrede “asalak”lar yetiştirir ancak. Hoş, “asalaklar”ın mamasını kesmek, verenin elindedir; ama “eli veren”, bir bakmışsınız, “kolu kaptırmış”…

Dün, bugünün ve geleceğin kılavuzu olmaz mı?

Geleceği okumak için bugüne bakmak gerekmez mi?

*****

Sona Doğru…

O yerde asla olmamak gerektiğini unutturmak için, geçmişi karalamak… 

Ve “biz olmasaydık” yollu “hikâyeler” anlatmak…

Bu ve buna benzer söylemler, kestirmeden söylersek, "niyet"i örtülü olanların yöntemidir.

Bu, tertemiz duygularla yola çıkanları, bir seçenek diye destekleyenleri kandırmaktan başka nedir? 

İçinde bulunduğu yerde “en güçlü”nün arkasına sığınarak, onun çevredeki gücünden, bazen de zaaflarından yararlanarak iş tutmak, “güvenilmez” olmanın belirtisidir.

Konumunu unutan, sahip olması gereken değerleri yıpratan ya da yıpratanların suyunda giden, bir gün gelir, her şeyin farkına varır.

Unulmaması gereken ne?

"İyi niyetli"nin gölgesine sığınan "art niyetli"nin söz sahibi olmasının en büyük tehlike olacağı...

Öyleyse?

Son söz:

Eleştirel yaklaşandan korkma, sana yaranandan, seni görünce tavuklar ya da kediler misali yanına koşan, ayaklarına dolananlardan, daha fazlasını almak için “alkış”ı sana “gıda” diye sunanlardan kork!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder