16 Aralık 2017 Cumartesi

Neye Baksa, Nereye Gitse, Her Yerde Aziz Yıldırım!..

(Bu yazı, 06 Mart 2014'te milliyet.com.tr ve Milliyet Blog'da yayımlandı. İlkinde yok, ikincisinde var.)

Geceleri uyku tutmuyordu gözleri.

Yine de geceler bitmesin, gün doğmasın istiyordu. Çünkü karanlık, bir yandan ürkütüyordu, bir yandan da güç veriyordu. Gece, karanlık, hiç değilse aydınlıkta görülenleri gizliyordu. İkilemde kalsa da, tercihi, geceden, karanlıktan yanaydı.

Gözleri kapanmaya görsün, acayip acayip düşlere dalıyordu. Soluğu kesiliyor, bir an gözleri açılsın, uykusu dağılsın istiyordu.

Ama istemekle olmuyordu.

Korkuyla, irkilmeyle uyandığında, kendini önce pencere önüne, sonra balkona, ardından sokağa atmak istiyordu.

Sokak, daha acı vericiydi; “eşek arısı”ndan daha çok sokuyordu.

Tedirgindi, diken üstündeydi; başkaları huzursuz, eli kolu bağlıyken ne de huzurluydu!

Ne günlerdi, o günler; hey gidi günler!..

*****

“Bu gazeteler günlük mü?”

Satıcı, adamın yüzüne baktı!

Soru, garibine gitmişti. Kaç yaşına geldi, böyle soru sorulduğunu duymamıştı. 

Düşündü, bunu adamın Türkçe’yi iyi bilmediğine yordu. “Bugünün mü?” diyeceğine böyle dediğini, dilinin sürçtüğünü düşünürken, adam yineledi:

“Bu gazeteler günlük mü?”

Satıcı, durumu anladı, gülerek:

“Evet”, dedi, “Günlük, yani bu sabah geldi. Günlük sütümüz de var.”

Adam, gözünü gazetelerden ayırmıyordu, gözlerini ovuyordu bir yandan da...

İki buçuk, üç yıl öncesinin başlıklarını anımsadı. O başlıklar, o sıcak günlerde klima: soğuk günlerde ise radyatör işlevi görüyordu.

“Günlük” karşılığı kesmedi; çünkü aklına yatmadı.

Ama aklından başka bir gazete büfesine gitmek geldi. Yine aynı başlıklar, aynı fotoğraflar...

Aziz Yıldırım el sallıyor, gülüyor, sanki hal hatır soruyordu. İkide bir de, “Oku!” diye işaret ediyordu.

“Yargıdaki emniyetteki odaklar eliyle, Türkiye’de bir komplo uygulamaya kondu.”

“Birtakım gazetelerin, birtakım ajanların hukuku çiğneyerek yayınladıkları görüntülere, fotoğraflara, attıkları manşetlere, kullandıkları dile, yaptıkları montajla sosyal medyadaki görüntülere asla aldanmayınız.”

Sonra, Aziz Yıldırım imzalı bir cümle yanıp sönmeye başlıyor:

Biz dediğimizde, “Şerefli Türk polisi yalan mı söyleyecek?” diyordunuz.

Gördükleri neydi böyle?

Çağ mı değişmişti, devran mı dönmüştü?

Ashab-ı Kehf, “Yedi Uyurlar” geldi aklına, aklı iyice karıştı!.

Ürktü, “Yürü oğlum” dedi kendi kendine, yürüdü.

*****

Bir mağazanın önündeki kalabalığı görünce, oraya gitti. Herkes vitrindeki televizyonlara bakıyordu. Konuşmalardan maç izlendiği anlaşılıyordu.

Vitrine yaklaştı; birine sordu:

“Maç, canlı mı cansız mı?"

“Canlı!..”

“Bugün, bu saatte maç olur mu?”

“Federasyon, ani bir karar vermiş de...”

“Seyirci de pek yok!..”

“Bundan böyle, maçlara sağır ve dilsizleri alacaklarmış, ondan...”

Hangi televizyona baksa, maç gidiyor; karşısına farklı bir ekran çıkıyordu. Ekranlar üçe bölünüyor. Sağda Başbakan, solda Aziz Yıldırım, ortada aşağıdan yukarıya akıp giden kocaman harfli sözcüklerden oluşan satırlar.

“Bugün artık geçmişte bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkum edildiklerini belirgin şekilde görebiliyoruz."

Aziz Yıldırım, gülüyor, işaret parmağıyla işaret ediyordu, “Oku” der gibi...

“Daha operasyonun başladığı günden itibaren bütün medyaya görüntüler, ifadeler, kaydedilmiş ne varsa bütün deliller deşifre edilmiştir. Soruşturmada gizlilik kararı olmasına rağmen maalesef hem polis camiası içinden, hem de maalesef başka kanallardan önceden sızdırılmış, bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır.”

Aziz Yıldırım’ın sesini duyar gibi oldu:

“Biz yeniden yargılanma isterken, adil yargılama istiyoruz, adalet istiyoruz: Sadece kendimiz için değil bütün Türkiye için... Var mısınız? Bak, Başbakan ne diyor?”

“Biz yeniden yargılama konusuna, olumlu bakıyoruz. Bu konuyla ilgili arkadaşlarım çalışmalarını yapıyorlar. Yeniden yargılanma noktasında bizim açımızdan bir sıkıntı yok. Yeter ki yasal altyapısı oluşturulsun. Bunu anayasal düzenlemeye kadar taşırız, olmazsa yasal düzenleme olarak elimizden geleni, yasalar çerçevesinde ne yapılabilecekse bunları yapmaya gayret ederiz.”

Sonra, Aziz Yıldırım imzalı bir cümle yanıp sönmeye başlıyor:

Biz dediğimizde, “Şerefli Türk polisi yalan mı söyleyecek?” diyordunuz.

Mırıldanarak, uzaklaştı.

*****

Bir kitapçıya girdi.

Yorgundu.

En yakın oturacağa bıraktı kendini. Oturduğu yerden bir kitaba uzattı elini. İki elinin arasına aldığı kitabın sayfalarını karıştırdı; gözüne “Şike Tarifi” ilişti.

Altına baktı, “gerekli malzemeler” sıralanmış:

"1 adet polis fezlekesi,

......”

Kitabın kapağını çevirdi, “Yemek Tarifleri” yazıyordu.

Tanık bir ses duydu:

“Hayrola, n’oldu, niye şaşırdın?”

Çevresine bakındı, gülüşen çocukları gördü.

“Çocuklar, bana bir şey mi dediniz?" dedi.

Çocuklar koro halinde, “Yok, amca!” dediler.

Kapıya yöneldi, görevli, “İyi günler, beyefendi” dedi.

Baktı, içeri girerken “Hoşgeldiniz beyefendi” diyen adamdı bu. Giysilerinden, özellikle de elindeki telefondan tanımıştı. Ama yüzü değişmişti. Kafa kısmı Aziz Yıldırım, gerisi, içeri girerken gördüğü adamdı.

“Sen, demin buradaydın değil mi?” dedi.

“Evet, efendim.” dedi, görevli.

“İçeri girerken gördüğüm sen mi sensin, yoksa şimdiki sen mi sensin?” dedi.

Görevli, gülümsedi:

“Ben, her zaman benim.”

*****

Kendini sokağa attı, yön levhaları değişmişti. Hepsi de aynı. Hiç böyle levha görmemişti. Oklar, birbirinin tersiydi.

Metris’e gider, Metris’ten gelir

UEFA'ya gider, UEFA’dan gelir

Yargıtay'a gider, Yargıtay’dan gelir

Hemen bir taksi çevirdi, bindi.

Sürücü, adıyla buyur etti, “Bu saatlerde sokağa çıkmazdınız!” dedi. Demek tanıdık bir sürücü diye düşünürken, direksiyonda Aziz Yıldırım olmasın mı? 

“İkizi olmalı” diye içinden geçirirken, sürücü, içini okumuş gibi, “Benim ikizim yok, ben, benim..” dedi.

Seslenmedi; daldı gitti. Kafası o kadar karışmıştı ki... Neden sonra, radyonun sesi, spikerin “Son haberi veriyoruz" demesiyle ayıktı:

“Fenerbahçe hisseleri uçuşa geçti!.”

Olmayan keyfi iyice kaçtı; karışık kafası iyice karıştı.

Taksiyi durdurdu, paranın üstünü almadan indi, yürüdü gitti.

Son söz:

İşler yolunda giderken dünya, yaşanır oluyor da, işler ters gidince, niye yaşanmaz olsun? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder