9 Aralık 2017 Cumartesi

Bursa’dan Fenerbahçe Geçti Işık Saçarak...

Hakemi de yeneceksin!.

Fenerbahçe, hakemlerden yakındığı zaman, kimilerinin “denize düşenin yılana sarılması” misali sarıldıkları bir cümle bu. Söyleyecek lafı olmayanlar, hakemleri savunmaktan çok, Fenerbahçe’yi “yermek” amaçlı kullanırlar bunu.

Ne yazık ki, başka takımlar için bunu hiç düşünmezler. Hakem, onlara göre onların hakkını yemiştir. Fenerbahçe’ye gelince, sen atamayınca hakem ne yapsın gibisinden bir soruyla, sen haksızsın demeye getirirler.

Oysa onlar şu sorunun yanıtını vermeliler:

Hakem rakip mi ki?

(Fenerbahçe, bazen tek golle kazanınca, oynamadı ama kazandı muhabbeti başlar. Kimileri de tek golle gelen 3 puanı, şahane olmayan oyundan ötürü, neredeyse yok sayar. Oysa çok gol atana çok puan vermiyorlar.)

*****

Bursaspor, geçen sezonun aksine daha iyi/ diri; öyle yabana atılamaz/dı.

Ama ne gördük?

Bursaspor, yenilmemek için çıkmış sahaya.

Fenerbahçe, Bursaspor’u oynatmadı; ama dilediği gibi oyunu yönlendirerek amaca ulaştı. Biraz daha dikkatli olunsaydı, skor, tek golde kalmayacaktı; ama 3 puan artmayacaktı.

Dönelim, ilk cümleye:

Ali Palabıyık, penaltı düdüğünü çalmasa, Fenerbahçe, Giuliano'nun penaltıdan attığı golle Bursaspor'u 1-0 yenmese, maç fazlasıyla da olsa Galatasaray'ın üstüne çıkmayacaktı.

Yani?

Ali Palabıyık, doğru/ tartışmasız karar, penaltı verdiği için “rakip” sayılmadı!. Fenerbahçe 3 puana ulaştığı için onun kimi kararları “arşivlik” görüntü olarak kalacak.

*****

Bir yandan sakatlar, bir yandan cezalılar…

Alınan sonuçlara bakınca, eksiklikler bir eksiklik yaratmıyor. Osmanlıspor maçından sonra başlayan “diriliş”, futbolcuların yavaş yavaş kendilerine gelmesiyle, Aykut Kocaman’ın “sabır” üzerine kurulu düzeni şimdilik iyi gidiyor. 

Fenerbahçe’de takım olma anlayışı/ görüntüsü yerleşmeye başlıyor.

Önemli futbolulardan biri yoksa, bir başkası var. 

Yani?

“Tek adam”a mahkûm olmak yok.

“Tek adam”a dayalı bir oyun anlayışı, o “tek adam”ın olmadığı zaman sıkıntı yaratır.

(Fenerbahçe, yorumcu denen kesimi bir yana bırakalım, kimi taraftarları da  oynadığı futbolla pek memnun etmiyor. Kimi dedik, çünkü onlar ki, gelen puanlarla üstlere tırmanmanın verdiği garip bir rahatsızlık içindeler. Abartıyor muyuz? Hayır, özellikle bu, 3 Temmuz sonra bir hastalık halini aldı.)

*****

Tek çiçekle bahar gelmez!

Doğru da, kazanılan her maç, rakiplerin tökezlemeleri, baharın müjdecisi olmaz mı?

Osmanlıspor’un son dakikada attığı golle Fenerbahçe’den giden 2 puan sonrası, ikisi içeride ikisi dışarıda oynanan 4 maçtan toplam 12 puan geldi. Kalan iki maçta da büyük olasılıkla gidiş bozulmayacak; böylece ilkyarıyla birlikte bahara girilmiş olacak.

(Kolay rakip yok; özellikle alttakiler, üstte/ ortadakilerden daha tehlikeli. Onlar, “kapalı kutu” gibidir; ne yapacakları belli olmaz. Onun için bütün rakipleri ciddiye almak gerekir; yoksa gevşeklik, başa bela olur.)

İkinci yarı, hava ve saha koşulları, kuşkusuz, takımları etkileyecektir. Martı en iyi biçimde bulan, ipi göğüsler.

Anlaşılan o ki, Osmanlıspor maçında son dakikada yenen gol sonrası Aykut Kocaman’ın “bedel ödemek”ten söz etmesi, birkaç gün susmasının ardından takımın başında dönmesi ve ardından Sivasspor maçıyla başlayan, Bursaspor maçıyla süren ve gelen 3 puanlar, geleceğe ışık tutuyor.

Aykut Kocaman’ın “sabır” üzerine kurduğu düzen ve umut dağıtan tavrı, dün daha iyi anlaşıldı. 

Fenerbahçe’de taşlar yerine oturuyor. Oturmuşluğun verdiği güven, kişilerin tek tek parlaması değil de takım olmanın öne çıkması ve yerleşmesi, tribünleri etkileyecektir. Kuşkusuz bu etkileme, tribünlerin dolması, coşması, dolayısıyla sahadakileri coşturması, onlara yeniden gelen güvenin daha da artmasını sağlayacaktır.

(Her kazanmada şahane futbol oynamak değil, aklını kullanarak oynamak gerekir. Çünkü bilinir ki, akıllı olmak yetmez, aklını kullanmak önemlidir.)

*****

Sona doğru…

Dün, yerden yere vurulan, bitti denen takıma bugün farklı bir gözle bakılması normal…

Dün, başkanın, teknik direktörün gitmesiyle işlerin düzeleceğini söyleyen ve bu yolda çaba gösterenlerin bütün hevesleri kursakta kaldı. Bu nedenle, 3 puan iyi ama oyun kötü, doyurucu değil türünden ahkâm kesmeler, onların ve onlar gibi düşünenlerin pusuda beklediklerini de anlatır.

Dün neydi bugün ne?

Fenerbahçe’de sorun var, bunun çözümü de özellikle başkanın “istifa” etmesi diye  yeri göğü inletenlerin sorunu var aslında. Bu sorun, kısa bir deyişle “kafa” sorunudur!

(Şöyle çevrenize, adımınızı sokağa attığınızda göreceğiniz “tip”lere bir bakın, onlar ki, çevrelerine söz geçiremeyenler, başkalarını yönlendirmeye kalkar, kendi kendilerine gelin güveyi olurlar.)

Eleştirmeyi kendilerine görev edinen ve öyle sanılanların eleştirel yaklaşımları kuşkusuz saygıya değerdir. Olumlu/ olumsuz eleştirilerin odağında olanlar, bu tür eleştirilerden yararlanırlar. 

İş yapanı övgüden çok, eleştirel yaklaşımlar ilgilendirmelidir.

İş yapanın, her ağzını açanın, “yorum” adı altında ipe sapa gelmez sözlerine, sorularına yanıt vermesi de gerekmez.

Son söz:

Aykut Kocaman, amacına ulaşma yolunda, “sabır” üzerine kurduğu düzenle yürüyor; çünkü Bursa'dan Fenerbahçe geçti ışık saçarak...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder