13 Ekim 2018 Cumartesi

Volkan Demirel’in Özür Açıklaması Üzerine Bir Deneme

Bu, Volkan Demirel ve özür üzerine art arda gelen üçüncü yazı.

Dördüncü bir yazıya gelirse sıra, bunun “ana düşüncesi” ne olur bilemeyiz; saymaya kalkılırsa, olasılık çok:

“Yeniden Volkan”, “Altyapının Ağabeyi Volkan”, “Güle Güle Volkan”…

Olasılıklar, gün ışığına çıkmayı bekleyedursun! 

Volkan Demirel’in  “Sevgili Fenerbahçeliler” diye başlayan açıklamasından seçtiğimiz cümlelere dayanarak kimi saptamalar yapalım:

“… bu açıklamayı yapıyor olmamdan dolayı çok üzgünüm.”

(Yıllarını Fenerbahçe’ye vermiş birinin, aşırıya kaçsa ve bazen zarar verse de üzülmesi öyle usulden değildir.)

“…  sportif direktörümüz Damien Comolli'ye birçok kez sormama rağmen neden kadro dışı kaldığıma dair bana hiçbir sebep gösterilmemiştir.” 

(Bu tür durumlarda, “sebep göstermemeler”, başka takımlarda da oluyor ya da önceki dönemlerde de oluyordu demek, yeterli değildir. “Yeniden” sloganı, olmayan olumluyu getirmeli, olması gerekeni de korumalı; yani “kadro dışı kalmanın gerekçesi” bildirilmeliydi. Volkan’ın niye kadro dışı kaldığını Ali Bey’in açıklamalarından öğrenmesi, bildirimi yapmayanlar için eksikliktir.)

“…  bu zaman zarfında ne yazılı ne görsel basına tek bir açıklama yapmadım.” 

(Volkan konuşmasın, dendi. Bu, içtenlikten kaynaklanacağı gibi, bir kışkırtma da içerebilir/di. Volkan, en doğrusunu yaptı. Açıklaması da  özenle hazırlanmış.)

“Başkanımızın da söylediği gibi takımı aşırı sahiplenmem ve olaylara duygusal yaklaşımım sebebiyle soğukkanlılığımı koruyamadığım zamanlar olmuştur. Bu zamanlardan bir tanesi hatta en önemlisi, (…) yerli oyuncularla yapılan takım toplantısı esnasında olmuştur.”

(Volkan, “bir nebze” ve “ciddi saygısızlık” diye görülen “sesini yükseltme”yi, “aşırı sahiplenme ve olaylara duygusal yaklaşım” olarak belirtiyor. Demek ki Volkan, sesini yükseltmekle “sahiplenmeyi” burada göstermiş!)

“… Başkanımıza saygısızlık etmek haddim değildir. Bu konuşmada kendisine asla sesimi yükseltmedim, saygısızlık olarak addedilecek bir söz söylemedim.”

(Ali Bey, “ses yükseltme” konusunda kendisi için “bir nebze” dediğine göre, tartışmanın odağında kendisi değil. Demek ki Volkan’ın “saygısızlık sayılacak” sözleri yok; yoksa “saygısızlık” sadece “ses yükseltme”ye bağlanmazdı. Ali Bey’in “kimseyi konuşturmadı” dediği de, Volkan’ın, sözlerini tamamlama inadından olsa gerek. Volkan’ın neler dediğini, tahmin etmek ayrı, bilemeyiz. Anlaşılan,  “sorun”, Volkan ile Semih Özsoy “arasında geçen konuşma”da düğümleniyor.  Volkan’ın vardığı yargı şu: “Sayın Başkanımızın ‘Bana saygısızlık yapmıştır’ sözlerinin Asbaşkanımız  Semih Özsoy ile aramızda olan konuşmayı saygısızlık olarak nitelendirmesinden dolayı olduğunu düşünüyorum.”) 

“Sayın Semih Özsoy ile aramızda geçen konuşmada zaman zaman ses tonumuzun yükseldiğinin bilincindeyim. Ama ben bunu yine de saygısızlık olarak nitelendirmemekteyim.”

(Volkan, “ses tonum” değil de “ses tonumuz” dediğine göre, “ses tonu” karşılıklı yükseltiliyor. Ortam, duygusallık gereği,  ses tonunun yükseltilmesi saygısızlık olmayacağı gibi, yumuşak ses tonu da saygılı olmanın anlatımı değildir. Kimi, yapısı gereği öyle, kimi böyle konuşur. Daha önce birlikte olanların, kimin nasıl bir ses tonuyla konuştuğunu bilmesi, ona göre davranması, bunu sorun yapmaması gerekirdi.)

“… tüm gerçekleri içimden geldiği gibi açıklamak gereği hissettim. Çünkü bana takım içindeki sorunlar ve sebepleri soruldu, ben de hem takım kaptanı hem de bir Fenerbahçeli olarak gördüklerimi dürüstçe söyledim." 

(Volkan, sorulan soru/lar üzerine, “takım içindeki sorunları ve sebepleri, gördüklerini dürüstçe” söylerken, demek ki, Semih Özsoy, söylenenlere itiraz ediyor. Volkan da daha bir vurgulu konuşuyor. Soruyu soran, söylenenleri dinler/ not alır, karar zamanı gelince sorunu gidermek için yapılması gerekenleri eyleme koyar. Soruya verilen yanıtı beğenip beğenmeme ayrı. Anlaşılan, soruyla amaçlanan sorunları, nedenlerini ve çözüm önerileri dinlenirken, “Sen kim oluyorsun da bize akıl veriyorsun” havası…)

“Başkanımız Ali Koç ile yaptığımız bire bir görüşmede ise, Başkanımız bana Sayın Semih Özsoy ile aramızda geçen konuşmanın hoş olmadığını, bu durumu kendisi ile konuşup düzeltmemiz gerektiğini belirtmiştir.”

(Volkan, Ali Bey’le görüştükten sonra, menajeri aracılığıyla Semih Özsoy’a telefon ile üç kez ulaşmayı deniyor. Semih Özsoy, “geri dönüş” yapmıyor.)

“Erwin Koeman ile yaşadığım tartışmadır ki bu tarz tartışmalar ve çok daha şiddetlileri soyunma odalarında yaşanır. (…) evet Erwin Koeman ile aramızda bir sözlü diyalog yaşanmıştır ama "üzerine yürümek" gibi bir eylem…”

(Volkan, bunun daha önce olduğunu, Ali Bey’in aktardığı gibi önceden planlanmış bir durum olmadığını söylüyor, orada bulunanları da şahit gösteriyor. “Üzerine yürüme”, Volkan’a göre, “yanlış ve eksik” aktarılmış.

Olayların, uçurulan haberlerin üzerine hemen gitmek, yanlışın ilk halkasıdır. Sonrası, “Ben güveniyorum.” gibi içte kalan ya da dışa yansıtılan sözler, yanlışta direnmeyi sağlayabilir; bölünmelere yol açabilir. Öyle yaşanmışlıklar vardır ki, uzakta aranan “en yakından” çıkmıştır.)

“17 sezondur bu kulübün bir oyuncusu ve kaptanı olarak, bu şekilde kadro dışı kalmış olmayı hak etmiyorum. Yine de Fenerbahçe’m için suçlu olmadığımı düşündüğüm halde benden beklenilen özür dilemem ise, özrümü dilerim.” 

(Bu özür de gösteriyor ki, “Ben haklıyım, siz sordunuz ben de dürüstçe yanıtladım.”  demektir. Kimse, Volkan özür dilemedi, demesin. Madem bazen de olmayanlar olan gibi yansıtılıyor, o zaman, olanların içinden sadece “özrümü dilerim.” ele alınsın. Volkan’ın da bu “zoraki özrü”, özür”den sayılsın.)

“… gerekirse alt yapıya da giderim, tekrar A takıma da dönerim.”

(3 Temmuz günlerinde her söylediği söz ve eylemiyle çıkarını değil Fenerbahçe’yi düşünen adamdan, Fenerbahçe için katlanmayacağı bir “şey” yoktur.)

*****

Sona Doğru…

Volkan Demirel’den önce istenen, sonra da beklenen özür geldi.

Taraflar, böyle de olsa bu özürden sonra, kendi işlerine yeniden koyulmalı. Bir daha böyle durumların olmaması için, üçüncü kişilerin “aktardıkları” üzerinden yola çıkılmadan önce, gelen “istihbarat” ya da “rapor”, etraflıca irdelenmelidir.

İçte ve dışta, belki de “en yakında” duran/lar, “ateşe odun” taşıyorlardır!

Kimden gelirse gelsin, kurumsal kimliğe zarar verecek söz ve eylemler hoş karşılanamaz. Kimse, altüst ilişkisini yok sayamayacağı gibi, bu ilişkideki gücü/ üstünlüğü elinde tutan da daha hoşgörülü olmalıdır. 

Her değişiklikte, yeni ortamdan yararlanmak isteyen, sevinen ve küsenlerin olması olağan. Ancak  kimi çevrelere ödünler verilmeye kalkıldığı zaman bunun sonu gelmez. İşlerin yolunda gitmediğini gören, hiçbir çıkar gözetmeyen, gerçek destekçiler bundan rahatsız olurlar. Kimi bunu açıkça dile getirir, kimi de yanılmış olmayı kendine yediremez, susar.

Son söz:

Sorunlar, yeni sorunlar yaratılarak çözülmeye kalkıldığı zaman işler karışır; olumsuzluklar giderek artar.


  • Volkan Demirel’in açıklaması için bkz:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder