6 Kasım 2021 Cumartesi

Fenerbahçe’de Bir Galibiyetle Gelen Bahar!

Süper Lig’de art arda gelen 3 yenilgi, bunların arasına giren UEFA Avrupa Ligi’nde Royal Antwerp beraberliği….

Bunun adı, en basit deyişle “dibe vurmak”tı!

Biz, son yenilgi öncesine, Konyaspor maçına “diriliş ya da çöküş” gözüyle baktık. Ne yazık ki “çöküş” geldi!

Tepkiler, tepkiler, tepkiler…

Yalnız, tepkilerin yönü aynı doğrultu da değildi.

Başkan Ali Koç’a tepki, Pereira’ya tepki, futbolculara tepki…

(Bir gün sonra puan tablosu başka türlü konuşacaktı:
Fenerbahçe'nin 19,  Beşiktaş ve Galatasaray 20 puanda… Görülüyor  ki 3'lü arasında bir fark yoktu. Ama Fenerbahçe için, içteki neyse de, dışta gürültü patırtı çoktu. Demek ki öbürleri için normal sayılan Fenerbahçe için anormal…)


Bizce, tepki gösterilenlerden en masumu futbolculardı. Çünkü futbolcu yetersizse, futbolcuda beceri eksikliği varsa, bu eksiklik olumluya çevrilemiyorsa, bunun son sorumlusu, oynatandır.

Oynatılmayan futbolcuya edecek laf gerekiyorsa, bu, gider sorumlulardan oynatmayana dayanır.

*****

Eldeki futbolcuları en verimli kullanmak teknik direktöre düşer.

Şunu biliyoruz, eldeki malzemeyi yerinde kullanmama, malzemeyi “kötü” yapar! Oysa kullanmada, yararlanmada beceri, yaratıcılık önemlidir. Öyle usta eller vardır ki, becerisini, yaratıcılığını konuşturarak yoktan var eder. Öyle eller de vardır k, en iyi malzemeyle en yenmezi, en işe yaramazı üretir.

İnsanı, “malzeme” gözüyle düşünürsek, eğitmek, yönlendirmek, var olan gücünü geliştirmek, ayrıca gizilgücünü ortaya çıkartmak da öyle…

Öyle öğrenciler bilirim ki becerisi, yeteneceği var ama uygun “el”e düşmediği için sıradanlamıştır. Öylesi var ki, bundan ne köy ne kasaba olur denen türden, uygun “el”e düşünce, göreni, duyanı şaşırtır.

Futbolculara da öğretmen gözüyle bakınca, en masumu futbolcular, ille de bir sorumlu aranacaksa, bu, onu alan ya da oynatandır, diyoruz.

İnsanı eğitmek, yönlendirmek öyle kolay değil; hele genç yaşta say say bitmeyecek paralara boğulan/ gömülen futbolcuları…

(Unutmadan söyleyelim: Eğitecek, yönlendirecek kişi her şeyden önce kendi içinde tutarlı, adil olmalı; kimi nerede, hangi koşulda, nasıl kullanacağını, haydi kibarını söyleyelim, görevlendireceğini iyi bilmeli. Bilemezse bu, edebiyatı güçlü öğrenciyi matematik yarışmasına sokmaya benzer.)

*****

Fenerbahçe, her şeyden önce kendi kendinin doktoru olmalı.

Yönetim, olumsuzlukları gidermek yerine kalkıp da bunların, sosyal medya denen kesimin ya da çevreyi kuşatanların etkisiyle içte “düşman” arama izlenimi vermekten kaçınmalıdır.

Fenerbahçe yenilsin, şampiyonluk gitsin ki Aziz Yıldırım gitsin diyen kesimin dışında kalanların, onlar gibi olacağını/ olduğunu düşünmek, gömleğin ilk düğmesini yanlış düğmelemeye benzer.

Bakın, art arda gelen yenilgilerden sonra gelen bir galibiyet, başta taraftarı nasıl havaya soktu, değiştirdi, sevince boğdu.

Devamı gelir dileğiyle…

Unutmayalım, iç barış olmayan yerde kargaşaya davetiye vardır.

*****

Art arda gelen yenilgilerle “dibe vuran” Fenerbahçe, Antwerp kentinde dirildi!

Demek ki, zıplamak için dibe vurmak gerekiyormuş!

Bundan sonrası önemli.

Fenerbahçe’yi, kendisinden 3 puan koparan Anadolu takımları gibi, amacına ulaştıktan sonra koyveren, gevşeyen olmasını rakip/ler dışında kimse düşünmek istemez.

Futbol takımının iyi olmasının iyi yönetilmeyle ilgili olduğunu söylemek, büyük laf etmek olmadığı gibi, söyleyeni de yüceltmez!

Yönetenler, eleştirel bakışla yaklaşanların olumlu/ olumsuz söylediklerine önem vermeli. En tehlikeli olan, sürekli övgü düzme, bunu yaparken “düşman” yaratarak, karar vericileri etkileme, yönlendirme, varsa, koltuğu sağlama alma ya da koltuk kapma çabasıdır.

Her ortamda, kesimde, az ya da çok, böyleleri vardır; bu gibiler bunu meslek edinmişlerdir.

Hangi kesimden olursa olsun eleştirel yaklaşımlarıyla saygı gerektirenlere sözümüz olamaz.

(Bizim karşı çıktıklarımız, özellikle Fenerbahçeli olan ama satacakları kalmadığı için magazine dalanlar… Fenerbahçe’ye en çok zarar verenler bunlar. Tutulan yola, yaratılan algıya bakınca, sizi en iyi biz savunuruz iması var söylenenlerde!
Yönetimin, Fenerbahçe’ye ayar vermek isteyenlere ayar vermesi gerekir.)


*****

Sona Doğru…

Yarın Kayserispor maçı var.

Artık, büyük takım küçük takım muhabbetinin bir anlamı kalmadı. “Ummadığın taş baş yarar” misali, işini hafife alırsan boynu büyük ayrılırsın sahadan.

Ciddiyeti elden bırakan, dalga geçer gibi oynayan, arkasında dayısı varmış gibi, sözgelimi attığı 2 gole güvenen, neye uğradığını şaşırabilir. Bir de, MHK yenilense de, hakem “el”i işin içine girerse…

Sözün özü, her maçı ciddiye almalı Fenerbahçe…

Pereira, adamına göre davranmak misali, rakibe göre oyun uygulamalı…

Futbolcuların dışında kalanlar da sevinç ya da hüzünde abartıdan uzak durmalı…

Fenerbahçe dertsiz yaşasın; bahar gelsin Fenerbahçe’ye…

(Kimileri için moda, ayakta kalmanın, olumsuzlukları düzeltmek yerine unutturmanın yolu, ya doğrudan ya da dolaylı yoldan “düşman” sayılana yüklenmek.)

“Bir çiçekle bahar gelmez”e öykünerek söylersek…

Son Söz:

Bir maçla bahar gelmez, ama Royal Antwerp maçında özellikle ilkyarıda olduğu gibi oynanırsa, gazel yaprakları gibi sağa sola savrulma olmaz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder