13 Şubat 2021 Cumartesi

Futbolda Ayak Oyunları: Aziz Yıldırım Üzerinden Vurmak!

(Bu yazı 05 Şubat 2014’te milliyet.com.tr ve Milliyet Blog’da yayımlandı. İlkinde yok.)


Futbolda  “ayak oyunları”, bu kez, erken başladı.


Oysa eskiden, bahar geldi mi başlardı.


Bu “oyun”ların kurucusu kimdir, kaçıncısı düzenlenmiştir, bilinmez! Ama  bilenen, perde arkasından bir şeylerin döndüğü, yürütüldüğüdür.

Olanları gören de var, görmeyen de...


Uçan kuştan nem kapan da...


“Entrika”, “tezgah”, “gizli planlar”, aynı tezgahın ürünü de olsalar, birer “dal”dır. 

Amaca ulaşmada bütün yollar denenir, her şey, “güç”ü elinde tutanların “himayesi”yle hesabına kitabına uydurulur. Bunlardan “bihaber” olanlar, uyutulur; böylece kamuoyu oluşturulur.


Suçlamalar, yol kesmeler... başını alır gider.


“Cambaza bak” şaşırtmacasıyla, gizlenmek istenen gizlenebildiği kadar gizlenir, “hedef”e doğru yol alınır.


Kavramların iç içe girdiği, at iziyle it izinin birbirini karıştığı zamanlar olur. Ayıklaması, kimine göre kolay, kimine göre zordur. Söylenenleri kimi anlar, kimi anlamaz. Amaç, kendini ötekine göre daha güçlü kılmak, kendine yol açmak, rakibinin yolunu ne olursa olsun kesmektir.


Ayak oyunları, “laf”la desteklenir; çağın bütün araçlarından yararlanılır. Yabancıdan, yabancı diyarlardan medet umulur. Ülkemde bu tür numaraları kimlerin çektiği, hangi amaçla çektikleri, o güvenilen yabancılarla nasıl bir ilişki içinde olunduğu bilinir.


Bilinmesine bilinir, ama...


Her akla gelen, sorumluluk taşındığı için, “kamuya açık alanlar”da dile getirilemez.


(Ben de sözcükleri çok severim, sözcükler de beni sever. Öyle ki, parmaklarım klavyede dolaşırken, sözcükler, kendilerini göstermek için neler yaparlar neler!.. Hepsinin bir albenisi vardır. Bir bakarım, kendi aralarında sıraya dizilmişler, oluşturmuşlar bir cümle. Öyle anlamlı, çarpıcı, kurşun misali ağır!... Ama her şey, gerçeği yansıtsa, en doğru saptama olsa da, yazılmaz ki... Yine de sözcükleri, onların oluşturdukları cümleleri yok saymam, gücendirmemek, kırmamak için de, “Size de sıra gelecek, hiçbiriniz olduğunuz yerde kalmayacak, gün ışığına çıkacaksın” der, teselli ederim.)


*****


“Ayak oyunları”, bu kez, erken başladı; baharı beklemedi.


“Tıklamalı medya”da “ayak oyunları”nın gönüllü sponsoru oluyor sanki!..


Biri, bir haber yazamaya görsün, öteki de “haber atlamış” durumuna düşmemek için, “kes yapıştır”la haberin peşine düşüyor. Bir anda, internet ortamı o haberle dolmuş oluyor.


İçeriği, değeri ne?


Sıfır olmasına sıfır da, güncel ya, onlara göre yeter.


Ciddi mi?


Ne gezer!


Bütün bunlar, haberciliğin içinde bulunduğu “acıklı durum”u gösteriyor. Sözgelimi, üyelikten atılmış biri, kalkıyor, eskiden taşıdığı “kurumsal kimliği”nin bir parçası olan “bilmem ne üyesi” olmayı adının bir parçası olarak kullanıyor.


Sen bunu hangi hakla kullanıyorsun, diyen yok!


Kendinde olmayanı kullanan o kimileri,  kimi girişimlerde bulunuyor ve bu girişim, “yönetici”nin şikayeti, başvurusu olarak sunuluyor.


Haberin yazılışı özensiz, kasıtlı..


Sözgelimi birileri, ülkedeki yolsuzlukları görmezlikten geliyor, fiyakalı olsun diye  içine “yolsuzluklara karşıt” gibi bir ifadenin yer aldığı bir “platform” oluşturuyor, yabancı bir ülkedeki bir gazeteye "futbolla ilgili" paralı ilan veriyor, üstelik kimlikler gizleniyor.


Bizimkiler, bu paralı ilanı, haber diye kamuoyuna sunuyorlar.


Yaratılmak istenen algı belli!..


Önce kafalar karışısın; sonra ayaklar, “ayak oyunları”yla sahada dolansın!


Haber vermek, toplumu aydınlatmak bir görev, aynı zamanda sorumluluk da gerektirir.


Ama görüyoruz ki, amaç başka; araştırma, süzgeçten geçirme yok.


*****


“Ayak oyunları”, bu kez, erken başladı; baharı beklemedi.


Olanlara yaklaşım, “kendi penceresi”nden olunca, “saflar” keskinleşiyor.


Yarın ne olabilir?


Kimimiz yaşayarak öğreniyoruz, kimimiz ise hiç öğrenemiyoruz!


Son söz:


Aç karnına başka, tok karnına başka düşünenlerin söz sahibi olduğu bir toplumda, her doğan günün, gerçekleri aydınlatacağı umudunu yine de yitirmemek gerekiyor.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder