20 Ekim 2020 Salı

VAR, Fenerbahçe’nin Başına Çorap Örer mi?

Herkesin gözü Fenerbahçe’de…

Hayranlık, kıskançlık yansıtan gözler bir yana, çoğu, “kem göz”…

“Kem göz”ler, göz kamaştıran transferlerle daha da “kem”leşeceğe benziyor. Çünkü Fenerbahçe, yokluğun kol gezdiği ortamda, tam 18 transfer yaptı. Transfer süresi dolmasa daha da gelecekler olacaktı kuşkusuz!


(Fenerbahçe’den, Fenerbahçe Sarı ve Fenerbahçe Lacivert diye takımlar yapılsa, yarışta hiç de sırıtmaz!)


*****

Fenerbahçe, transfer şampiyonu olmaya alışık! 


Eskise de, gidene kadar “yeni” sıfatını taşıyacak olan yönetim, transferde ve sıralamada başarısız iki yılın acısını çıkarmak için transfer şampiyonluğu ile şimdiden şampiyonluğa göz kırpıyor!


Sizi bilmem ya ben, seyircisiz ama seyirci varmışçasına kurulu plak misali o kulak tırmayacalığı “tezahürat”lı maçlardan hiç mi hiç zevk almıyorum. Üstelik, Fenerbahçe’nin maçları dışındakiler de eskiden olduğu gibi ilgimi o kadar çekmiyor.


(Fenerbahçe’nin maçları dedim de, romanı bir eğitim/ bilgilendirme aracı olarak gören Tanzimat romancısı Ahmet Mithat Efendi geldi aklıma:

“Maçlardan zevk alma”, Fenerbahçe açısından düşünürsek, özellikle 2017-2018 sezonunda “seçime kurban edilen şampiyonluk”la “zevk almama”ya dönüştü. Unutacağımı unuturum ama taraftarlığı tekeline aldığını sanan, sonuçta Fenerbahçe’nin şampiyonluktan uzak düşmesi çabasında olanların, amaçlarına kavuşmasını bir türlü sindiremem, unutamam.

3 Temmuz’la başlayan süreçte, dıştaki doğrama/ yol kesmeler yetmezmiş gibi, bir de içten vurulmak…

Acı olanı da bu.

Neyse, geçti gitti diyelim, yine Ahmet Mithat Efendi misali “sadede” gelelim.)


*****


Fenerbahçe’ye, eleştiri adı altında futbolcu önermek, taraftarı kışkırtarak yönetimi transfere yöneltmek, kimilerinin kendilerinde gördükleri büyük bir hak!


Transfer; taraftar, kimi “medya mensubu” için, geleni gideni ile “bereket” belirtisi…


Sadece futbolcuya değil teknik adamlara bakış da öyle…


Transfer konusunda taraftarı bir ölçüde anlarım da, “muhabir” kimlikli kişilerin bu konudaki “pazarlama görevlisi” gibi davranmalarını doğru bulmam; üstelik tavırları, “bağlantılı kuşkusu”na götürür beni.


(Rahmetli Onur Belge’nin, Göktuğ Sevinçli ile bir televizyon programında kimi spor müdürlerinin transfer işleriyle uğraştığını söylemesini üzerine, Göktuğ Sevinçli örnek isteyince verdiği şu yanıtı gel de anımsama:

“Sanki sen bilmiyorsun.” 

Ayrıca, geçenlerde Fatih Altaylı’nın, “çete” diye nitelediği BiP Spor’da olup biteni anlattığı yazısını (1), Faruk Bildirici’nin saptamalarını (2) gel de yabana at!

Atamazsın!)


*****


Fenerbahçe'de bir yanda gelenler, bir yanda gidenler...


Gidenlerden aranan olur mu olmaz mı, bunun yanıtı gelenlere bağlı. Gelenler, “transfer şampiyonluğu”nu “Lig şampiyonluğu”yla taçlandırdıklarında, kimilerine yönelik olumsuzluklar, şampiyonlukla gelen coşku içinde unutulur gider.


Başkan Ali Koç, boşa geçen iki yılın acısını bu yıl şampiyonluğa ulaşarak çıkarmak istiyor. 


Yadsınamaz gerçek şu:


Üç yıl daha görevde kalmanın yolu şampiyonluktan geçiyor.


Şampiyon olmak öyle kolay mı?


Bir yandan asıl rakiplerler mücadele edeceksin, öte yandan sahada ve VAR’da hakemler, dünde kalan uygulamalar/ kararlara bakarak söylüyoruz, bir başka rakip!


Yayıncı kuruluş, kulüp televizyonu havasından bir türlü kurtulamıyor!

Saha dışındakilerini saymaya gerek yok.


(Yorumcu, gazeteci, bilmem ne kimlikli o kadar kendi kendine gelin güvey olan var ki, geçmişleri “sabıkalı” olmasına karşın, “O da yanımızda olsun” anlayışıyla el üstünde tutulanlar, herhangi bir olumsuzlukta tarafsızlık adı altında ayak kaydırmayı ihmal etmeyecekler/dir.)


Taraftarlardan kimileri ya saflıktan ya da bilinçli olarak, yeri geldiğinde “Ben de Fenerbahçeliyim ama…” diyenleri, bir iki olumlu laf edince ya da Galatasaray’a, Fatih Terim’e çatınca, en büyük Fenerbahçeli (!) diye yutturmaya çalışıyorlar.


Neylersin, yolunu bulmak, tutunacak bir dal arayanların gelip geçici sevdasıdır bu yol. 


*****


Fenerbahçe ilk maçta umulanı/ bekleneni vermedi, ama Rize’den 3 puanla döndü; ikinci maçta Hatayspor karşısında bocaladı. 


Galatasaray karşısındaki oyunuyla, gol atma yollarında gole uzak kalsa da, Galatasaray’ın ilk maçta göklere çıkarılan oyununun nasıl sırıttığını kanıtladı.


Bir iki maça bakarak olumlu ya da olumsuz kesinlemelere gitmek, ancak, günübirlik düşünenlerin işidir. 


Düşün, söyle, salla gitsin; nasıl olsa yarın her şey unutulur.


Olumlu ya da olumsuz kesinlemelere gitmeyenler, Karagümrük maçında farklı bir Fenerbahçe gördü. Karagümrük’ün diri/ etkili oyunu bir yana, VAR, Fenerbahçe’nin 2 puanını neredeyse çalıyordu.


(Öyle bir VAR ki, kırmızı kart ve penaltı kararı öncesinde faulü görmüyor, penaltıyı kurtardıktan sonra Kaleci Altay’ın ayaklarının çizgiyi geçip geçmediğini görmeye çalışıyor. VAR’dakiler iyi ki çizgiyi bir iki milim (!) geçen ayakları göremedi/ler!)


VAR belası, Göztepe maçında geldi gündeme oturdu. 


Serdar’ın, hiç dokunma olmadığı halde, çelme yemiş gibi kıvranan rakibin numarasını sahadakinin gördüğünü (!), aslında bunun körlük olduğunu VAR görmesine karşın devreye girmedi. VAR başındakinin tavrını yani yanlışa müdahale etmeyişine bir türlü anlam veremediğini Fenerbahçe karşıtı olan en "azılılar" bile söylemek zorunda kaldılar.


VAR’ın niye müdahale etmediği bir türlü anlayamamak de ola ki?


(“Hakem de insandır, hata yapabilir”le, özellikle Fenerbahçe’nin aleyhine olan kararları yumuşatmaya çalışanlar, hakemin de insan olduğu “defi hacet” gibi durumla karşılaşabileceğini, o bakımdan  ayakyoluna gittiğini nasıl olur da düşünemezler?)


*****


VAR’ın Fenerbahçe’yle ilgili “vukuatı” çok. Hakem “vukuat”ları “hakem de insandır, hata yapabilir”le örtülürken, bakalım, 

VAR’ınkilere ne kılıflar bulunacak?


(VAR, "var"ları "yok"; "yok"ları "var" etmenin önüne geçmek, yanılan hakemin yanlış karar vermesini önlemek, kısaca "adil" olunması için başvurulan bir sistem olmasına karşın, başındaki kişiliksiz "insan"ın oyuncağı olmaya, kafasına göre karar vermesine  de çok uygun!

Bu bakımdan, uyanık ve etkili olunmazsa, VAR'ın Fenerbahçe'nin başına çorap örme olasılığı her zaman var!)


Sahadaki ve VAR başındaki hakemden cesaret alan rakipler, rakip Fenerbahçe olunca, gaddarlığı, yerde kurbanlık koyun gibi debelenmelerinin... yayıncı kuruluşunun işine geldiği zaman görüntü kaçırmasının, kimi görüntüleri insanın kafasına zorla sokarcasına durmadan yinelemesinin ortaya koydu şu:


Fenerbahçe’nin maç sırasında rakipleri hakem/ler, VAR sistemini “taciz edenler” ve yayıncı kuruluş…


Ne mi yapmalı?


Fenerbahçe, ortaya koyacağı etkili, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak futbolla sonuca varmalı…


Yönetim, haksızlıkları sadece puan yitirilen maçlarda değil, galip gelinenlerden sonra da çarpıcı/ etkili/ somut biçimde dile getirmeli; sorumluları yola getirme gücü olduğunu göstermeli.


Son söz:


Bu yıl, bakalım, özellikle ikinci yarıda Fenerbahçe'nin başına nasıl bir çorap örülür ya da bütün yol kesme çabaları boşa mı çıkar?


--------------

(1)  

(2)  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder