31 Aralık 2021 Cuma

Yargıtay, 3 Temmuz'a "Kumpas" Dedi; Hesap Vakti Geldi!

Takvim yaprakları 27 Aralık 2021 Pazartesi gününü gösteriyordu.

Yargıtay’ın “Sözde Şike” davasında “beraat kararı”nı oybirliğiyle onamasıyla hak yerini buldu. 


Böylece 3 Temmuz Kumpası’na direneni, bu yolda bedel ödeyeni, umutla bekleyeni “mutlu son”a ermiş oldu.


“Mutlu son” neydi?


Yıllar öncesine gidelim, bir özet geçelim:

Bir film senaryosu mu yazsak, ne dersin ey gönül?


Perdede 3 Temmuz 2011 tarihi...

Şafak sökmek üzere. Bir İstanbul sabahı... 360 derecelik bir görüntü, Boğaz’dan başlıyor, ufukta kızıllık var. Görüntü, Boğaz’a bakan bir tepeye odaklanıyor, villalar, çevrede polis ekipleri, önce villanın bahçe kapısı, sonra öteki kapı açılıyor.

Kanat çırpan güvercinler havalanıyor…


O temmuz sabahı, Aziz Yıldırım üzerinden Fenerbahçe’ye karşı yapılan “darbe”...


(Devletin gücünü ele geçiren, yaptıklarını devletin sırtına yükler, işine gelmeyeni de “devlet sırrı” kılıfına sokar, gizler. Geçmişte bunun örnekleri çok. ÖYM'ler döneminde ise “Polisin dediği olur”du.

Oldu da... Hem de “ilahi buyruk” misali…)


Bu satırlar, 3 Temmuz 2011’den tam 4 yıl sonra  yazdığımız “3 Temmuz darbesi üzerinden 4 yıl geçti, ‘kumpas’ı karara kaldı” başlıklı yazının girişinden…


Dilerseniz devam edelim:


Yazmak dendi mi?

Doktor, hastasının durumuna göre reçete, rapor yazar.

Bilirkişi, “elden teslim” rapor yazar.

Gizli tanık, kafasına sokulanları, “ifade” diye yazar.

Ya polis?

Destan yazar, destan...

UEFA/ CAS'a göre de, Fenerbahçe’yi mahkum etmeye yeter “fezleke”...

İşte, her şeyin önceden yazıldığı zamanla anlaşıldığı için, 3 Temmuz darbesine o “polis fezlekesi” damga vurdu. O “fezleke” gitti, savcının elinde “iddianame”, yargıcın elinde “hüküm” oldu. Daha ileride “onandı”.

Sonra?

ÖYM'ler tarihin çöplüğünü boyladı.

Sonra?

Beklenmedik bir gelişmeyle devran döndü, “her şerde bir hayır vardır misali”...

Sonra?

Ergenekon, Balyoz gibi davalarda olduğu gibi, “şike”nin de bir “tezgah”, moda deyişle “kumpas” olduğu anlaşıldı.

Sonra?

“Şike”de de yeniden yargılama yolu açıldı. Devletin gücünü kendi gücü gibi kullanan ve 3 Temmuz’u da başlatan, o yolu açan, "özel yetkili" unvanı taşıyanlar, başka nedenle de olsa, dört bir yana dağıtıldı. Meslekten atılan, alt göreve düşürülen, yeri değiştirilen, başka eylemlerle ilgili olarak içeri atılanlar oldu.


*****


Aziz Yıldırım ve arkadaşları içeride yatarken Fenerbahçe futbol takımı doğranıyordu.


(Teknik Direktör Aykut Kocaman, takımı bir arada tutmak için kimi futbolcularla birlikte büyük çaba gösteriyordu. Artık o, başka görevler de üstlenmişti: Futboldan sorumlu sözcüydü, “başkan”dı aynı zamanda. Ne acı ki kuyruk acısı olanlar, onların suyunda gidenler, taraftarlar içinde bir kesim tribünlerde, çekilen acıları katmerleştirmek için ellerinden geleni yapıyordu.)


UEFA, kendi yapamadığını TFF’ye yaptırdı; Fenerbahçe TFF eliyle Şampiyonlar Ligi’nden men edildi. Fenerbahçe’nin yerine, ikinci olduğu için doğal olarak Şampiyonlar Ligi’ne giden takım, şampiyonluğun/ kupanın hakkı olduğunu iddia etti. Yetmedi kendisini 2010-2011 şampiyonu ilan etti.

  

Fenerbahçe’nin Avrupa yolunu kesenler, TFF içine çöreklenmiş, özel olarak görevlendirilmiş kişiler, medya denen kesimde buldukları “medya leşkerleri” eliyle demediklerini bırakmadılar. Yetmedi, malum iki kulüp irili ufaklı adamları aracılığıyla UEFA’ya belge (!) tedarikçiliği yaptılar.


İşin acı yanı, kendilerini en büyük Fenerbahçeli gören, ama Aziz Yıldırım karşıtlığıyla gözleri kararan kimi muhteremler, başta kumpasın mimarına övgüde kusur etmedi, futbol takımının başarısız olması için ellerinden gelen çabayı gösterdiler.


İhbarcılık, bir meziyet sayıldı. 


Aziz Yıldırım’ın, “Bu şike davası değil, Fenerbahçe'yi ele geçirme operasyonudur." demesine tepki gösteren Fenerbahçeli “eskimiş” bir başkan, gerçeklere gözünü kapattığı için, Aziz Yıldırım’a yüklenmişti:


“Bu davanın siyasi bir dava olduğuna asla ve asla katılmıyorum. (...) ... cemaatin, neden Fenerbahçe Kulübü'nü ele geçirme çabaları olsun? Böyle bir şey olabilir mi? Beni buna asla ve asla kimse inandıramaz. (...) Bende ısmarlama laf olmaz. (...) Bunlar sadece boş laf. (....) Bu insanları böyle bir şey ile suçlamanın da ne kadar yersiz olduğuna inanıyorum.”


Sözün kısası Fenerbahçe futbol takımının yolu kesildi, büyük maddi kayıplar vermesine yol açıldı.


“FETÖ’nün, UEFA üzerinde de bir etkisi oldu. Buna eminim. En büyük hatayı Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne götürmemekle yaptılar. Ne olacaktı, Olympiakos gitti. CAS'ta herkes 5 dakika konuşurken, ben 45 dakika konuştum, inanamadılar. Keşke kasetleri alabilsek de izletsem. Son gün CAS'ta 2'ye 1 lehimize çıkacaktı. Sabaha aleyhimize çıktı. Nasıl olduğunu biliyoruz.”, Aziz Yıldırım)


*****


06 Ekim 2015’te savcının “beraat talebi”…


Şike var mı?

Yok!

Örgüt var mı?

Yok!


Fenerbahçe taraftarının 3 Temmuz'dan beri yürüttüğü o "şanlı direniş", "mutlu son"a gidiyor/du.


Ve günlerden 09 Ekim 2015 Cuma günü yargıç, savcının “beraat mütalaası”na katıldı.


“Sözde şike” noktalandı; oyun bitti!


Düne dönüp birkaç anımsatma yapmakta yarar var:


Daha sorgusu bitmeden, hastanede seruma bağlıyken, Aziz Yıldırım'ın adresine METRİS yazdılar.

Aziz Yıldırım’a, “Başkanlığı bırak, kurtul!” diye akıl verdiler. Aziz Yıldırım, hepsini elinin tersiyle itti.

“Senaryo”, önceden yazılmıştı. Devletin gücünü ele geçirenlenler, bu ”senaryo”yu “medya mahkemesi” eliyle  yürüttüler.

O ÖYM, savunma hakkını yok saydı, “sanık”ları dinlemedi bile; bütün talepleri duymazlıktan geldi.

Aziz Yıldırım'ın dedikleri, bir kulaktan girip öbüründen çıkıyordu. Ama dedikleri bir bir çıkıyordu.


O günleri, o sözleri her anımsamakta, anımsatmakta yarar var.


Ne demişti Aziz Yıldırım, 8 Temmuz 2011‘de Beşiktaş Adliyesi’nde?


"'BU BİR OPERASYONDUR VE DEVLETE YÖNELİKTİR' dedik…

DİNLETEMEDİK!”


Ne demişti Aziz Yıldırım, 14 Şubat 2012‘de Silivri Ceza İnfaz Kurumları Duruşma Salonu’nda?


'NE ŞİKESİ, MEMLEKET ELDEN GİDİYOR' dedik…

İNANDIRAMADIK!”


Ne demişti Aziz Yıldırım, 9 Temmuz 2013’te UEFA Tahkim Kurulu’nda?


Söz aldığımızda, bunun bir operasyon olduğunu ve kısa bir süre içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yöneleceğini söyledik. Duruşma CD’lerini istedik; TÜM ÜLKE NE DEDİĞİMİZİ DUYSUN DİYE…

DUYURAMADIK!”


Ne demişti Aziz Yıldırım11 Şubat 2014‘te CNN Türk / Tarafsız Bölge’de?


“17-25 Aralık süreci yaşanmaktaydı. Herkes, güçler arasında gidip gelirken biz bunun bir operasyon olduğunu söyledik. Çünkü BAŞINDAN BERİ BİLİYORDUK; 'İTENİ DE, TUTMAYANI DA’ ...

Biz biliyorduk ve inanıyorduk… 

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN dediği gibi 'TÜRKİYE CUMHURİYETİ, şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi' olmayacaktı.

Şimdilerde hep birlikte yaratılan illegal odakları kınıyorlar.

Hepsi iyi güzel de;

Biz bunları söylerken,

(...)

Çocuğumuza, eşimize, ya da güvercinlerle dolu gökyüzümüze 1 yıldır hasretken:

NERELERDEYDİNİZ?

Bizi sorarsanız;

BİZ HEP BURADAYDIK…”


Ve bunlarla bağlantılı önemli saptaması, öngörüsü:


“15 Temmuz beni şaşırtmadı. Bir yıl önce sivil darbe yapılacak demiştim.”

“50.000 kişi ile sivil ihtilal yapacaklardı.”


UEFA’nın söz sahibi olanların ne gibi çıkar ilişkileri içinde olduğunu nasıl da öngörmüştü:


"UEFA çatırdayabilir, haberiniz olsun!”


Ve hapis yatan, hapis yatmaktan korkmayan Aziz Yıldırım’ın mahkemede “Ben de Fenerbahçeliyim diyen” kaypak/ korkakların suratlarına şamar misali inen haykırışı:


"Darağacında olsam da son sözüm Fenerbahçe olacaktır.”



******


Sona Doğru…


Fenerbahçe için bedel ödeyen ve “Şimdi Fenerbahçe'ye ve bizlere 10 yıldır bu acıları yaşatan tüm herkesin hesap verme vakti, sabırsızlıkla bekliyoruz!” diyenler; 3 Temmuz’a direnen, cop ve gaz yemeye aldırmayan, soğukta tazyikli suyla ıslatılmaya direnen taraftarlar da  unutulmayacak, hep saygıyla anılacak


3 Temmuz’dan 27 Aralık 2021’e kadar olanları anlatmakla bitmez. Bu tarihler arasında yazdıklarıma bakıyorum; bine doğru giden sayfa, bilgisayar ekranından akıp gidiyor.


Biz en iyisi, Yargıtay’ın aklanma kararını onamasından bir gün sonra, 28 Aralık 2021’de, “Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe” diyen Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Cemil Turan, Tamer Yelkovan ve Dava Arkadaşlarının ortak açıklamasından “unutmama” vurgulu iki cümlesiyle bitirelim.


Son Söz/ler:


“Tutuklandığımız ilk günden beri yanımızda olanları, Topuk Yaylası’nda, Cadde’de, Silivri’de, Metris’te, Çağlayan’da bizlere destek olup bu karanlık yapıya karşı yürüyenleri, stadımızı doldurup masumiyetimizi haykıran kadınlarımızı ve çocuklarımızı, tutsak günlerimizde korkusuzca bizi ziyarete gelip moral verenleri hayatımızın en değerli anıları içinde daima yaşatacağız. Dokunma yanarsın tehdidi ile arkasına bakmadan çekip gidenleri, destek veriyormuş gibi gözüküp arkamızdan kurulan kumpasa yardımcı olanları da asla unutmayacağız.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder