20 Haziran 2021 Pazar

Şenol Güneş: “Bol Sıfırlı” Teknik Direktör!

Eve dönüyoruz!

Sponsor reklamları, şarkıcı Kıraç’ın “bayrak” ve “Mehmet” simgelerini öne çıkarmakla “milli duygu” aşılayacağınan sanan “şavaş tamtamı” türünden şarkısı, medyanın hayal pompalamasıyla “final” oynamak için  EURO 2020 yolculuğuna çıktığımız turnuva sürüyor.


Ama bizim, Roma’da İtalya maçıyla başlayan futbol yolculuğu, Bakü’de  Galler ve İsviçre maçlarıyla sona erdi.


Futbolcular, sponsorların reklamalarında maşallah usta tiyatroculara taş çıkartıyorlar!


Ya sahada, asıl görevleriyle?


Yoklar!

Üç maçın dökümünde bol sıfırlar var:


Puan yok, sıfır…


Atılan, tek gol…


Yenen, toplamda  8 gol…


(İtalya - Türkiye: 3 -0, Galler-Türkiye: 2 - 0, İsviçre 3- 1 Türkiye:  )


Ya Şenol Güneş?


“Bol sıfırlı” teknik direktör…


Şimdi bu “bol sıfırlar” Şenol Güneş’in aldığı paranın “sıfır”larını çağrıştıracağı için okuyanlar,  “Hani parası?” diyebilirler.


“Bol sıfır”ların içine aldığı yüksek maaşı katmıyoruz; orası bizi ilgilendirmez.


Maaş, anlaşma sonucu belirlendiğine, alan memnun veren memnun olduğuna göre, maaşa farklı pencereden bakmak gerekir.


(Şenol Güneş'in aldığı, yıllık 3.2 Milyon Euro…

O parayı tehditle alıyor sanki!

TFF Başkanı Nihat Özdemir, Holding'inde çalışan ve başarısız birini tutar ya da maaşına zam yapar mı?

Yapmaz?

Ama Milli Takım'ı UEFA Uluslar Ligi'nde küme düşüren Şenol Güneş paraya boğuluyor!)


*****


Şenol Güneş, “güneşli günler” hayal eden, hayalle yatıp kalkanların umudu!


O, kadroyu belirlerken, kadroya son biçimi verirken, ilk onbiri sahaya sürerken, yaptığı değişikliklerle “adam kayırma” suçlamasından bir türlü kurtulamayan yönüyle eleştirilebilir.


Ama bu eleştiride yalnız değildir; Fatih Terim’le ortaklığı vardır:


Kimi oyuncuların bekleneni verememesini ad vererek örnekleme, doğal olarak, sonuçtan futbolcular sorumlu yargısına varılmasını sağlama…


Şenol Güneş de, futbolcuları sahada konuşturmak yerine, kendisi maç öncesi ve sonrası keşke sözcüklerin belini bükmeden, “süslü cümleler” kuracağım diye öyle konuşmasa, ayrı bir deyişle “hikâye” anlatmasa…


Ama konuşuyor, anlatıyor.


İtalya maçı öncesi (2-0 kazanılan Moldova hazırlık maçı sonrası):


“İsabetli orta ve paslar yaparak sonuç almak lazım. Moldova savunma yapmaya çalıştı. İtalya maçı farklı olacaktır. Biz savunmaya karşı neler yapabileceğimizi görmek istedik." 


(Diyor ki:

Bize karşı savunma yapılacağını varsayarak/ öngörerek ona göre bir taktik denedik.

Yani?

İtalya ve öteki rakipler savunma yapacak!)


İtalya maçı sonrası:


"Rakip bizden daha üstündü, teknik, taktik, fizik olarak. Çok basit top kayıplarıyla rakip daha avantjlı oldu. Oyunun hakimi göründüler.

(…) İlk yarıda kontrollü oynamaya çalıştık ama rakibin baskısından çıkamadık. (…) savunmadan çıkarken top kayıpları yaparak daha mahkum oynamaya başladık.”


(Yani?

İtalya maçı için Moldova maçında denenen taktik, hikaye…)


Galler maçı öncesi:


“Galler maçına odaklandık ve gerçek oyunumuzu oynayarak iyi bir sonuç almak istiyoruz. (…) Gruplara hızlı başlayıp düşüşe geçenler de var, yavaş başlayıp hızlı ilerleyenler de var. Yunanistan ve Danimarka örnekleri var. Grup maçlarını 3'te 3 ile tamamlayıp bir sonraki turda elenenler de var. Performanslar değişebiliyor.”


(Yani?

Bizde umut tükenmez, hayallerimiz var, “mucize”ye inancımız var!)


Galler maçı sonrası:


"Buraya hayallerle geldik." 

"Kötü başladık, toparladık, pozisyon bulurken sürpriz bir gol yedik.”

"Fazla top kaybettik.”

"İşimizi zora soktuk." 

(En iyi üçüncü olma olasılığından söz ediyor.)


İsviçre maçı öncesi:


"En iyiler arasında olmak için buraya geldik. Yarın en iyi olsak da çıkmama durumu var.”


"Biz buraya favori takım olarak gelmedik. Favoriler gibi olmak için geldik.”


“Galler maçı ağır geldi. İki maç sonunda olduğumuz durum hiç hayal ettiğimiz bir şey değildi. (…) Toplumun bizden ne kadar umutlu olduğunu biliyoruz ve beklentilerin altında kaldık.


İsviçre maçı sonrası:


“Hayalimiz gruptan çıkmaktı. (…) Bugün iyi başladık maça. Golleri kaçırdık. Geleni attılar. (…) Bu takım genç bir takım. Bir tecrübe yaşıyor, kabul etmek lazım. Bunları düzelteceklerdir. (…) Geleceğe bakmalıyız. Başını eğmemek, güçlenmek gerekiyor.”


(Yine ol hikâye… İktidarın yakınması misali… “Düzelteceğim” diyemiyor, “düzelteceklerdir” diyor. Futbolcular için “başını eğmemek, güçlenmek gerekiyor.” diyor, oysa futbolcuların başını kendisinin eğdirdiğinin farkında değil!)

Yani?

Olumsuzluğun tek nedeni benim diyemiyor.)


*****

Sona Doğru…


Takımı kazandığında öne çıkartılan Şenol Güneş’in öğretmenliği, başarısızlıkta ne hikmetse, unutulur.


Şenol Güneş’e  ordinaryüs diyenler bile oldu.


Şenol Güneş, İtalya maçından sonra futbolcularını nasıl güdülüyor, umut dağıtıyordu?


“Kaldırın artık başınızı.”


Önce Galler, sonra İsviçre maçında gördük ki asıl başını kaldırması gereken kendisiymiş! 


Güdüleyen, doğru tercihler yapmıyorsa, öyle güdülemekle olmuyormuş demek…


Umut dağıtmak başka, umut olmak başka…


Bir yanda Şenol Güneş, bir yanda medya…


İtalya maçı sonrası aynı gazetede yayımlanan iki yazıdaki şu birer cümle:


“Gazete manşetlerinde ‘final’, insanların aklında, ‘en kötü beraberlik’ vardı.”


“Çok umutluyduk... Aylardır yenilmeyen İtalya’yı evinde yenmek gibi hayallerimiz vardı.”


Öyle gazlamakla, hayallerle olmuyor; Şenol Güneş gerçeğini görmek gerekiyor.


Son söz:


A Milli Takım'ı UEFA Uluslar Ligi'nde küme düşüren Şenol Güneş, EURO 2020’de ise 0 (sıfır) puanla ünlü yaptı!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder