5 Haziran 2024 Çarşamba

Fenerbahçe, “Bir Bölen”e Gidişin Eşiğinde …

(Bu yazıyı 17 Mart 2018’de oynanan Fenerbahçe - Galatasaray maçından sonraki günlerde yazdım; ama o zaman yayımlama gereğini duymadım.

2018’den 2024’e gelene kadar ne değişti, ne değişmedi?

Sorunun yanıtını yazıya dökmek yerine, yanıtı okurlara, “oy”u olanlara, dün ne düşündüğümü yansıtan bu yazıyı bırakıyorum.)

3 Temmuz, Şekip Mosturoğlu’nun deyişiyle FETÖ’nün başyapıtı değil miydi?


FETÖ, devlet gücünü kullanarak, devlet ve medya içinde bulduğu “eleman”ları aracılığıyla “hedef”e gitmiyor muydu?


Fenerbahçe içinde birileri,“akil adam” mertebesine ulaşmış gözüyle bakılanlar, bu gidişe destek vermiyor muydu?


Aynı kafada olan taraftarlar, koşullar/ ortam elvermediği için açıktan açığa değil de gizliden gizliye, fırsatı kollayıp, gönülden bağlı taraftarın duygularını istismar etmiyor muydu?


Yani?


Futbolda sahada alınan sonuçları öne çıkartarak, yönetime, teknik direktöre, futbolcuya okları yöneltmiyor muydu?


Bunu  yaparken de, medya denen kesimden büyük destek almıyor muydu?


Tarihin çöplüğe karışan ÖYM’nin yerini alan TFF kurulları hem içeride, hem sahadaki elemanlarıyla “doğrama faaliyetleri”ni sürdürmüyor muydu?


Ve o “köstek” olan taraftar, TFF’den kaynaklanan olumsuzluklara tepki göstereceğine, bu olumsuzlukların artması için çaba göstermiyor muydu?


Sorular çok; yanıtlar muhtelif!


*****


FETÖ’nün teslim alamadığı Fenerbahçe, FETÖ’nün alt edildiği denen bir ortamda, göz göre göre doğranır, iç kavgaya sürüklenirken, taraftarın gittikçe bölünüyor olmasının ”vebal”i kimin omuzlarına yüklenecektir?


İç kavgaya gidiliyorsa, bir bölünme varsa, o zaman bir “bölen” de vardır! 


İş, buraya gelince, herkesin “bölen”i farklı olacaktır. 


Gel de işin içinden çık!


Ali Bey’in 21 Eylül 2017’de resmen başlayan seçim çalışmasının kavgaya bürünmesine ramak kaldı. Seçim çalışması resmen başlatıldığında daha Lig’in başı sayılırdı. Seçim ise, Lig’in bitiminde olacaktı. Bu durumda, seçim gündemi bilinçli olarak tribünlere taşınınca, olacaklar belliydi.


Oysa belli olması beklenen bir başka “belli” durum vardı:


O da Yargıtay’dan karar çıktığı gün, Aziz Yıldırım’ın başkanlığı bırakacak olması … Bu, koşullu bir karardı.


Gel gör ki, Yargıtay kararı bir türlü çıkmadı, çıkmıyor.


Oysa futbolu, daha geniş açıdan bakıldığında ülke gündemini ilgilendiren kararın, şöyle ya da böyle bir an önce çıkması gerekmiyor muydu?


Yerel mahkeme, adına “şike” denen davada başta Aziz Yıldırım ve sanık konumundakileri aklamış, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da aynı doğrultuda görüş bildirmişti.


Son söz, Yargıtay 5. Daire’ye kalmıştı:


Ya onama ya da bozma…


Hiçbiri yok!


*****


Ali Koç, Yargıtay’dan kararın geç çıkacağını varsayarak, 8 ay önce başkanlık için adaylığını açıkladı, çalışmalara başladı.


Bugün Lig’de Fenerbahçe açısından gelinen nokta:


Fazla söze gerek yok; şu anda Lig’de Galatasaray’dan 6 puan geride ve dördüncü sırada bulunan Fenerbahçe, TFF/ MHK güdümünde olan hakemler yüzünden, Galatasaray’la oynanan iki maçta da doğranmasaydı, bugün Galatasaray’ın gerisinde olmayacaktı.


Nasıl mı, sorusunun yanıtı işte:


İlk maçta Cüneyt Çakır, özlelikle ikinci maçta Bülent Yıldırım açıkça, korkmadan ve utanmadan Fenerbahçe’yi doğradı. Her iki maç da 0-0 bitti.


Oysa hakemler, hakem olsaydı, o maçlarda Fenerbahçe 6, Galatasaray 0 (yazıyla: sıfır) puan alacaktı.


Bırakalım başka maçları, ilk maçı da, ikinci maçtaki hakemin o rezil yönetmesine, diyelim ki, iki gün sonra Aziz Yıldırım tepki gösterdi.


Kendisi için “Ali Koç Gelecek, Fenerbahçe Şampiyona Olacak” sloganı atılan, “Şimdi Tam Zamanı” sloganıyla seçim çalışmalarını umut vererek yürüten Ali Koç, TFF/ MHK’den kaynaklanan olumsuzluklara tek sözcükle de olsa tepki gösteriyor mu?


Oysa şu and tek aday olan, Fenerbahçe’nin geleceği sayılan Ali Koç, bu kafadaki TFF/ MHK ve onların yönlendirmesiyle düdük çalan/ çalmayan, bayrak kaldıran/ kaldırmayan hakemlerle nasıl mücadele decek, onları nasıl yenecek?


Seçime gidilirken bu konularda, yönetim susmuş, bütün yük  Aykut Kocaman’ın sırtına binmişken, tepki göstermek, Ali Koç’a daha çok puan kazandırmaz mı?


Üstelik, Ali Koç’un TFF’yle sponsorluğu var.


Sponsorluk dedik de aklımıza geldi:


Aziz Yıldırım, UEFA karşından zorda kaldığı için Mehmet Ali Aydınlar ile sponsorluk anlaşması yapınca, buna Ali Koç da karşı çıkmıştı. O zaman, sıradan bir yurttaş bile şu soruyu sormaz mı?


Ali Koç, güç durumda olan Fenerbahçe’nin UEFA karşısına elini güçlendirmek için, meydanı Mehmet Ali Aydınlar’a bırakacağına, başka takımlara, yabancılardan da Barcelona’ya sponsor olacağına, Fenerbahçe’ye niye sponsor olmadı?


Şu denebilir:


Başkan olunca, Fenerbahçe’nin “mali yapısı”nı düzeltecek.


Bu da bize özgü bir politik bakış değil mi?


Oy verin, yol yapalım, su getirelim, köprü … yapalım.


Yani?


Oy vermeyene devlet hizmeti yok.


En son örnek de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan:


“Metroda birinci önceliğimiz, en fazla oy aldığımız yerlere olacak.”


Ali Koç ne diyor?


“4 Haziran’da ilk işim kulübün kasasına hatırı sayılır bir sermaye girişi yapacağım.”


Seçilmediği zaman da “sermaye girişi”ni yapacak mı, yapmayacak mı? 


“Sermaye girişi”ni bugüne kadar yapmadığını göre, seçilme koşuluna bağlıyor demektir.


*****


Olaylara, durumlara, gelişmelere, açıklamalara hangi açıdan bakılırsa, varılacak sonuçlar ona göre olacaktır.


Şampiyonluk için yanıp tutuşan, ama bunun Aziz Yıldırım zamanında değil de, Ali Koç zamanında olmasını isteyen kimi taraftarların tavrı için söylenecek söz şudur:


Şunun zamanından olacak şampiyonluk şuna kâr sağlar, şunu güçlendirir, bunu zayıflatır gibi bir yaklaşamın akılla mantıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur.


Değişik dünya görüşünden, inançtan, dinden, ırktan … olanların bir kulübün adı etrafında birleşmesi, takım sevgisinin onları çimento misali kaynaştırmasıyla açıklanabilir ancak. Bu kaynaştırmayı kabul etmeyenler, kişisel tercihleri, futbolcu ya da başkan sevgisiyle başka takımlara hizmet ederler ancak.


Ne acı ve yazık ki, bugün Fenerbahçe’de durum budur.


İşin kolayına kaçan, suçu/ sorumluğu Aziz Yıldırım ya da Ali Koç’a yükleyerek işin içiden sıyrılabilirler!


Bu kolaycılık kimseye yarar sağlamaz; “doğrama” ve “yol kesme” faaliyetlerini yürütenlerin, eylemleri aynı doğrultuda ve hızla sürdürmelerini sağlar.


Sonuçta suçlu/ sorumlu aramak gibi bir boş uğraş, kurumsal kimliğe zarar verir.


Son söz:


Aklı olan aklını kullanır, takım sevginin üstüne hiçbir sevgiyi koymaz; kurumsal kimliğe zarar verecek eylem ve söylemlerden uzak durur, yarışın ayrıştırıcı değil, birleştirici ve güçlendirici olmasını diler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder