29 Eylül 2017 Cuma

Fenerbahçe’nin Saha Dışındaki Rakipleri…

Fenerbahçe bu, yense de yenilse de “saldırı”dan kurtulamaz!

(Köşe başlarını tutan kimilerince, maç daha bitmeden, öyle bir hava estirilir ki… Yenerse, aslında yenemezdi; yenilirse, hak etti!. Çünkü neye, nasıl, hangi niyetle bakarsan gördüğün ona göredir.)

Fenerbahçe’nin, özellikle adına “derb”i denen maçlarından sonra estirilen havaya bakmak yeter. Tek yönlü çalışan “kafalar”ın, yorum adı altında söyledikleri insanı şaşırtır.

(İrili ufaklı “kelâm” sahipleri birbiriyle yarışır. “İri” olanı, “ufak” sayılandan geri kalmamak; “ufak” olanı da “iri”ye öykünmek için ortaya çıkar, gündem yaratır, gündeme oturur.)



Gidiş, sonuçta bizi şuna götürüyor:

Fenerbahçe, saha dışındaki rakipleriyle de uğraşmak zorunda kalıyor!

İlk akla gelen, TFF’nin ceza kesen/ dağıtan kurullarında yer alan, elindeki yetkiyi farklı kullanan, böyle bir izlenim yaratanlar…

İlk akla gelene “akıl verenleri” unuttuğumuz sanılmasın. Onlar için “köşe başlarını tutmuşlar” dedik. Onlar “akıl hocaları”dır; ilk “işaret fişeği”ni onlar atar.

O “akıl hocaları”, yani Fenerbahçe’nin dışarıdaki rakipleri gibi gözükenlerin tümü gerçekten bir başka “Büyük”ün yeminli savunucusu mu? Buna “Evet” demek mümkün değil; onlardan kimileri ki, yarın öbür gün, destek çıktıkları sanılanı yerin dibine batırabilirler.

O zaman?

Her iki tarafa da, farklı durumlarda farklı vuranlara “tarafsız” mı diyeceğiz?

Bazen önemsiz sayılan kişiler, önem verilenlerin yanıtlarıyla önemli kişi olup çıkarlar!

*****

Bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı daha geride kaldı, gürültü patırtı hâlâ bitmedi.

Maç öncesi, içimizden öyle geçtiği için, “Kavgasız gürültüsüz, tribünlerden sahaya, sahadan tribünlere yansıyacak coşkulu; hakemlerin tartışılmayacağı bir maç dileğiyle iyi seyirler…” dedik. Ama dileğimiz, sözde kaldı. Sözde kalmayanlar ise, o “Kadıköy Koşullanması” başlıklı yazımızın şu bölümü:

Bakmayın koşullanmış olmaya; birinin güvensizliğine, öbürünün aşırı güvenine…

O zaman neye bakacağız?

Önce, “Kadıköy’e yolu düşmüş aslan” havasına bürünen kimi hakemlere…

(Düdük, nasıl çalacak ya da niye çalmayacak!.
Bayrak, nasıl kalkacak ya da niye kalkmayacak!.)

Devamında, oynamaya değil de oynatmamaya geldiğini gösteren, hakemin göz yumacağından cesaret alan, kural dışı hareketleriyle göze batan kimi futbolculara…

Dokunulmadığı halde yerde takla atan, özellikle penaltı kazanmak ya da rakibin kart görmesi niyetini belli edenlere…

*****

Verilen verilmeyen kartlar, çalan çalmayan düdükler, kalkan kalkmayan bayraklar…

Maç sonrası kopan/ koparılan gürültü…

Açıklamalar, suçlamalar, dokundurmalar; bunlara bağlı olarak “derin yorum”lar…

Şenol Güneş’in küfretmesi neredeyse “ödül” gerektirecek!

(Şenol Güneş, beğenmediği bir karar dolayısıyla hakeme küfrediyor, sonra ne dediğini bilmediğini söylüyor, o görüntü için de “Sağolsun, yayıncı kuruluş beIN Sports güzel çekiyor bunları” diyor.)

Mahmut Uslu’nun “özel hayat”a girmesine öfkelenenlerden biri, Şenol Güneş’in küfretmesini, bakın, nasıl olağan karşılıyor:

“Dördüncü hakemin işi yüze karşı edilmeyen lafı hakeme iletmek midir? İçinden geçirdiğinde de ceza mı alacaksın? Adam kulübeye doğru gidiyor. (…) Herkes duyar herkesin içinde Şenol Hoca küfreder amenna! Fakat adam geri dönmüş giderken küfür ediyor. (…) Zaten senin yüzüne etmiyor. Duyacağın şekilde etmiyor. Bırak abi ya...''

Bu savunmada, savunanın genel söylemi için, garipsenecek bir durum yok!.

Mahmut Uslu, “özel hayat”a girmiş!

Mahmut Bey’in, bir “derbi zaferi”nden sonra “özel hayata" girmesi doğru mu?

Bakalım, Caner Erkin’e tepkilerin sorulması üzerine Mahmut Bey, “özel hayat”a nasıl girmiş:

“Caner Erkin’in özel hayatını biliyorsunuz. Fenerbahçe, sayın Aziz Yıldırım dahil sahip çıktı. Fenerbahçeliler de sahip çıktı. ‘Beşiktaş’ta aileyi gördüm’ gibi açıklamalar yapınca tabii ki seyirciler böyle tepki gösterecek. Caner’e hep yardım ettik.”

(Kendi yayın organları ve benzerleri,  “özel hayat"a girince bunun adı haber oluyor. Oysa koydukları görüntüler/ fotoğraflar, bir pavyon afişinde olsa, hiç kuşkusuz, zabıta hemen o afişi indirir. Ama onların ki “özel hayat"a girme olmaz!.)

*****

Hakemler, bildiğiniz gibi…

Beşiktaş kazansaydı, hakem Ali Palabıyık, “büyük hakem” olacaktı.

Şenol Güneş, yine bir Fenerbahçe maçında bordo mavi renkte giysi içinde Trabzonsporlu olma vurgusu yaptı. Yine öfkelendi; ama hakemin gırtlağına sarılmadı, kendi kendine küfretti!.

Mahmut Uslu, “derbi zaferi”nden sonra “Caner Erkin’in özel hayatını biliyorsunuz.” demekle yine uslu duramadı!.

Her maçta olduğu gibi küfrün haddi hesabı yoktu.

Sadece bir yerdeki küfrü dile getirenler, başka yerlerdeki küfürleri acaba “övgü”den mi sayıyorlar?

Kimsenin “özel hayat”ı kimseyi ilgilendirmez. Ama “traj”, “reyting” uğruna kişilerin “özel hayat”ına girenlerin, “özel hayat”a sığınmaya hakkı yoktur.

Caner Erkin’in şu “suçlayıcı” sözüne alkış tutanlar, seyirci ona niye tepki gösterdi diye sormasınlar:

"Ben Fenerbahçe'de oynarken Kadıköy'de herkesi yeniyoruz sanıyordum. Bu akşam ne olduğunu anladım, geçmişimden utandım.”


Son söz:

Neye, nasıl, hangi niyetle bakarsan gördüğün ona göredir.

2 yorum:

  1. Turgut bey, beni kaygılandıran bugün değil de bu süreç ne zaman bitecek nasıl bir yapı ki herşey ona göre dizayn ediliyor. Sorun şu ki sürekli problemin dışında kavga bölünmüşlük çok büyüyor. Bjk li Gsli FBli bir araya gelmesi bile prb oluyor kimsede gram kabullenmişlik yok hep kavga ve dahası futbolumuz daha da geriliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nedim Bey, kaygılanmakta haklısınız. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışında olan, olanlara tepki göstermeyen "kulüpler" tepki gösterirse, ancak o zaman düzelme olur diye umutlanacağız. Saygılar.

      Sil